Olgun Beynin Potansiyeli

“İnişte”
“Çalışma dışı”
“Alacakaranlık yılları”
“Emekli”

Bu sözler yaşlanmanın olumsuz bir deneyim olduğunu yansıtan  söylencelerdir  ve ‘başarılı yaşlanma’ sözü de bedenin ve zihnin kaçınılmaz düşüşünü yavaşlatmaktan  başka bir şey anlatmaz. Saçma. Yaşamın en değerli armağanlarının bazıları yalnızca yaşla elde edilir: örneğin, bilgelik ve insan deneyiminin yüzlerce farklı alanındaki  ustalık, onlarca yıl süren öğrenmeyi gerektirir. Yaşlanma birçok olumlu deneyimle doldurulabilir ve ‘başarılı’ yaşlanma her birimizin büyüme, sevgi ve mutluluk için sahip olduğumuz çok büyük olumlu potansiyeli kullanma, gösterme anlamına gelir.

Kuşkusuz, yaşlanma mücadeleler ve kayıplar getirir. Bette Davis’in bir zamanlar meşhur olmuş bir sözündeki gibi ‘yaşlanmak kız gibiler için değildir’. Görüş bulanır, işitme ağırlaşır, arkadaşlar ölür ya da engelli olur. Bütün bunlar gerçek, ama bütün gerçek bu değil. Batı toplumlarında hem bilim hem de kültür yaşlanmanın yalnızca olumsuz yönlerine odaklanmış, olumlu taraflarını göz ardı etmiştir. Şimdi artık daha iyi daha, daha gerçek ve daha güdüleyen bir modelin zamanı, güllük gülistanlık, herşey mükemmel bir bakış açısı değil ancak yaşlılığın katı gerçeklerini kabul eden ama aynı zamanda da yararlarını, zevklerini ve ‘ödüllerini’ kutlayan net bir görüş açısı. Bu kitapta yaşlılıkla ilgili yanlış gerekçelere, yetersiz araştırmalara ve hastalık ve patolojiye ilişkin önyargılara dayalı ‘bilgi’ aldatmasını kırmak istiyorum. Benim olumlu yaşlanma resmim bilimsel araştırmaların en yenilerine ve olgun erişkinler ve aileleriyle otuz beş yıldan fazladır psikiyatrist olarak sürdürdüğüm kişisel deneyimlerime dayalıdır.

En son bilimsel bulgular cesaret verici ve önemlidir. Yaşlanmanın olumlu potansiyelini yadsımak ya da hafife almak insanları, yetenek, zeka ve duygu yelpazelerinin tümünü gerçekleştirmekten alıkoymaktadır. Bunu yapacağımıza, yaşlanmayla birlikte olumlu bir büyüme umabilirsek böyle bir büyüme beslenebilir.

YENİ BİLİM, YENİ UFUKLAR

Olumlu yaşlanma kavramını destekleyen en heyecan verici bilgiler beyin ve zihinle ilgili yeni araştırmalardan gelmektedir. Yeni bulguların büyük bir kısmı “yaşlı köpeğe, yeni hünerler öğretemezsiniz” düşüncesini ters yüz ediyor. Yalnızca yaşlı köpeklerin iyi öğrendiklerini değil, aslında birçok zeka gerektiren işte gençlerden daha iyi olduklarını ortaya çıkarıyor.

Asıl büyük haber, beynin önceden bilinenden çok daha esnek ve uyum sağlama yeteneğinde olduğudur. Beyin yalnızca beyin hücreleri arasında yeni bağlantılar meydana getiren yeni anılar oluşturma kapasitesini korumakla kalmıyor aynı zamanda tamamen yeni beyin hücreleri de oluşturuyor. Orta yaşlı beyinlerin bilgiyi genç beyinlerden oldukça farklı bir biçimde işlediğini de öğrendik. Orta yaşlı insanlar bir işi yapmak için beyinlerinin her iki kısmını da kullanır, gençler ise genellikle tek tarafı kullanır. Oldukça çok bilimsel araştırma “kullan ya da kaybet” sözünü doğruluyor: kullanma ve çalıştırma zihni, fiziksel egzersizin kasları güçlendirdiği gibi güçlendiriyor.

Ancak, düşündüğümüzden daha fazla kapasitesi olan yalnızca beynimiz değil,kişiliğimiz, yaratıcılığımız ve fizyolojik “kendimiz” yaşam boyu büyümeye devam ediyor.

İKİ YENİ ARAŞTIRMA

Emeklilik araştırmam emeklilik sözünün ne kadar demode olduğunu gösterdi. Altmış beş yaş sonrası günümüz insanları herşey olabilir ama emeklilik lafının çağrıştırdıkları değil. Bu, herkes derviştir ya da insanlar gevşiyor, eğleniyor demek değilir ancak söyleşi yaptığım insanların çoğu bu dönemi daha önce vakit bulamadıklarından dolayı devam edemedikleri etkinlik ve ilgi alanlarını sürdürmek için büyük bir fırsat olarak görüyor. Sosyal ve kültürel olarak  geri çekilme zamanı  olmanın ötesinde ‘emeklilik’ daha büyük bir meşguliyet, daha doyurucu ilişkiler, yeni entellektüel büyüme ve daha çok eğlenceyi gösteriyor.

Sosyal boş lafların tersine yaratıcılık yalnızca gençliğe ait değil. Her yaşta çiçek açabilir ve aslında daha derin ve zengin olarak orta yaşlı kimselerde ortaya çıkar, çünkü onların zengin bilgi ve deneyim depoları vardır. Herhangi bir sanat programına -müzik, dans, tiyatro- katılmanız sağlığınızı, bakış açınızı ve direncinizi geliştirir.

UMUDUM

1960- 1970 lere kadar halâ bir çok uzman yaşlılığı bir hastalık olarak görüyordu: İnanıyorlardı ki, zihin ve beden yaşlanmayla birlikte yıllarca kullanılan bir araba gibi bozulur. Günümüz araştırıcıları  yaşlanmanın bir tıbbi durum olmadığını ancak bir çok medikal durumun ortaya çıktığı –yaşla ilişkili problemler denen durum-  bir yaşam dönemi olduğunu anladı. Araştırmalar sağlıklı yaşlıların sağlam zihinsel ve duygusal güçlerini alıkoyarken  fiziksel özelliklerinde yalnızca az bir miktarda düşüş gösterdiğini ortaya çıkarıyor.

Bu kitap yaşlanmaya ilişkin problemlerin ötesindeki potansiyeli tanır. Yaşlılığı kaçınılmaz bir düşüş olarak gören görüşe karşıt olarak yaşlanma sürecini gerçek büyümeyi destekleyen bir gelişimsel faz seti olarak çerçeveler. Bu kitap doğal olumlu değişme kapasitemizi nasıl destekleyip geliştirecegimizi göstermek için yazılmıştır.

OLGUN BEYİNLERİN GÜCÜ

Beyin, öğrenme ve tecrübeyle, sürekli olarak kendini yeniden şekillendirir.
Yeni beyin hücreleri yaşam boyu oluşur.
Beynin duygusal merkezi yaşlanmayla birlikte olgunlaşır ve daha dengeli olur.
Olgun insanlar beynin iki yarıküresini daha eşit olarak kullanır.

Beynin yaşla ilişkili değişikliklere bağışıklığı var demek istemiyorum. Beyin fonksiyonunun belli yönleri -karışık matematik problemleri çözülürken kullanılan hız, tepki zamanları ve kısa-dönemli hafıza depolarının etkinliği gibi- yaşla azalır. Fakat bu olumsuzluklar beyinin hikayesinde herşey değildir, önemli de değildir. Halâ iyi bilinmeyen en önemli bulgulardan biri şudur: Önceleri yaşlanmayla ilişkilendirilmiş zihin yeteneğindeki düşüşün çoğu yaşlanmanın kendisinden kaynaklanmaz, fakat Alzheimer, depresyon gibi belirli zihinsel hastalıklardan kaynaklanır. Sağlıklı yaşlı beyinler bir çok işte genç beyinler kadar hatta onlardan daha iyidir.

Belleğin işleyişini ve nöronlarınımızın sağlığıyla yiyecek, egzersiz, uyku, sosyal etkinlik tercihlerimizin nasıl bağlı olduğunu öğrenirsek beynimizin kullanılmamış potansiyelini kullanmamız daha çok mümkün olur.

OLGUN BEYNİN POTANSİYELİ

Genç beyinlerle yaşlı beyinler arasındaki en büyük fark yaşlı beynin daha çok öğrenmiş olmasıdır. Yaşamın birçok yönü çabuk öğrenmek için çok karışık ve zordur, bu yaşamın birçok alanında  deneyimin neden önemli olduğunun açıklamasıdır. İnsan ilişkilerinin,   özellikle karışıklığı bakımından adı çıkmıştır. Etkin bir terapsit, yönetici ve politikacı olabilmek için derin bir bilgi ve anlayış kazanmakyıllarca sürer. Editörlük, hukuk, tıp, koçluk ve birçok bilimsel dalda zamanla kazanılmış bilginin yerine konacak birşey yoktur. Bu konularda ve diğer birçok konuda yaş genelde gençliği yener. Kuşkusuz tek başına yaş mükemmelliğin garantisi değildir fakat birçok alanda mükemmellik yalnızca yıllarca süren sıkı çalışma ve deneyimden sonra elde edilir.

Öğrenmenin beyinde fiziksel değişikliklere yol açtığını biliyoruz. Çok fazla büyümüş orta yaşlı bir beyin bir gencin beyninden farklı görünür. Orta yaşlı bir insanın sürekli olarak kullandığı beyninin kısımlarında bulunan nöron adlı beyin hücreleri, genç bir beyinde zayıf ağaçlıklı az yoğun bir orman gibi görünmesine karşın, sık dallı ağaçları olan yoğun bir orman gibi görünür. Bu nöron yoğunluğu başarılı orta yaşlı insanların becerileri için fiziksel temeldir.

Öğrenmenin beyni nasıl şekillendirdiğine yakından bakalım. Öğrenmek için hatırlamak zorundayız. Anılarımız yüzlerce binlerce nöron bulutunun benzesiz bir şekilde birleşmesiyle oluşur. Herhangi bir şeyi algıladığınızda, ister bir tarçın tozu üflemesi, ister dokunaklı bir şarkı ya da görsel bir imaj olsun bir sinyaller seli beynimizin belli kısımlarında belirli bir nöron grubu düzeni, şekli oluşturur. Eğerkoşullar uygunsa (yani, dikkat sarfediyorsak) bu nöronlar arasındaki bağlantılar otomatik olarak güçlenir. Eğer bu belirgin nöron düzeni ilerde aynı şekilde – bir başka  tarçın tozu üflemesiyle diyelim uyarılırsa net work bir önceki durumdan daha çabuk uyanır  ve kokuyu ‘hatırlarız’. İlk his, birincil bağlantıların bu ayrı düzeninde saklanır. Belirli bir düzen ne kadar çok uyarılırsa düzen içindeki nöronlar arasındaki bağlantılar o kadar hassaslık ve süreklik kazanır. Bellek oluşturma süreci ‘birlikte çalışan nöronlar birlikte mesaj verir’olarak özetlenir.

Öğrenme, nöronları yalnızca yeni şekiller/düzenler oluşturacak şekilde bağlamaz aynı zamanda, dendrite denen küçük dal şeklinde uzantılarla, yeni bağlantılar (sinapslar) geliştirmeyi teşvik eder.

Yıllarca süren deneyim, pratik ve günlük yaşam koşullarının oluşturduğu orta yaşlı beyinlerin karmaşık sinir mimarisi bu insanların temel gücüdür. Mimari ne kadar karmaşıksa sakatlanmalara ve hastalıklara karşı o kadar dayanıklıdır. Öğrenmeye ve yeni deneyimler edinmeye devam ederek daha etkin ve daha yaratıcı işler için beyinlerimizi koruyabilir, inşa edebilir ve yeniden modelleyebiliriz. Stres, aşırı alkol ve uyuşturucu kullanımı, hareketsizlik, sigara, obezlik, kötü beslenme ve sosyal yalnızlık beynin sinirsel üstyapısını zayıflatır. Yaşlanmayla ilişkili zihinsel düşüşün arkasındaki gerçek suçlular bunlardır, yaşlanmanın kendisi değil.

Genler kuşkusuz çok güçlüdür ve geniş anlamda zihinsel ve fiziksel olarak ne olabileceğimiz konusunda bazı sınırlar koyar. Bazı insanların, ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, olimpiyat koşucusu olamayacakları gibi. Fakat genler uzun vadede o kadar da güçlü değildir. Genler, vücudumuz ve davranışlarımız için değişmez bir ozalit kopya olmaktan çok, içinde yaşadığımız çevreye, neyle karşı karşıya olduğumuza, ne algıladığımıza, ne hissettiğimize, yaşadığımız strese ve yaşamımızdaki diğer faktörlere karşı çok hassastır. Bir çok genin etkinlik düğmeleri vardır. Açılıp kapatılabilirler ya da etkinlik düzeyleri ses yükseltip alçaltmak gibi değiştirilebilir.

Devam Edecek…

*Özet (1. Bölüm): The mature Mind. The Positive Power of the Aging Brain,   G.D. Cohen, 2005, 232 s., Basic Book, New York.

“Yaşlılık korkakların yeri değildir.”
~ Bette Davis