robert

Hafta sonunda yaşlı görünmenin ne kadar kötü olduğu konusunda korkunç bir yazıya rastladım. Yazar yakınlarda gördüğü The company you keep adlı yeni bir filme tepki gösteriyor.

“…sessizce de olsa seyirciden gelen kollektif duyguyu abartısız hissedersiniz, Robert Redford ekranı doldurur doldurmaz. Yaşlı Görünüyor! Umarım, daha sonraki duygumuz bu ikonun iyi kazanılmış o çizgilerini herkesin görmesine izin verme  cesaretine olan derin saygıdır…

“Julie Christie’ye! Ve Susan Sarandon’a! Bu bir onlar yaşlı görünüyor festivali. Haydi acımasızca dürüst olalım: insan hala görkemli olan bu aktristlerin  ne söylediklerine bir süredir tam olarak odaklanamıyor. Yaşlarını hesaplamakla çok meşguluz. Ve kendi kendimize, eğer onlar bu kadar çok yaşlı görünüyorlarsa, acaba biz nasıl görünüyoruz diye sorarak? Şimdi de, filmin devamını izlemek için fazla depresifiz…

Ben yalnızca, gençliğe kültürel olan tapınmamız bunu yazanı nasıl derinden saptırdı ki  bu uzun zamandır göz kamaştırıcı olan aktörlerin görünümü öyle şok edici de olsa filmin öyküsüne olan ilgisini kaybediyor ve onların güzelliğinin bu yeni türünü göremez hale geliyor, diye düşünebiliyorum.

Gençliklerinden beri görünüşleri  tanrı vergisi iyi olan bu üçüne bizim zamanımız hayranlık duyuyor ve onlar da bunu hoş bir şekilde yaşlılığa taşıyor. Yaşlanmak yaşamın tanımı ve onlar sergilenen onlarca yıllık yaşamlarıyla şimdi de yirmi yaşlarında oldukları kadar yakışıklı.

Bu yazı bana konusu anlamlı bir yaşlılık arayışı olan küçük bilge bir kitabı, benim düzenli refakatçim olan felsefeci Daniel Klein’ı hatırlattı.

Birinci bölümde, Klein kültürümüzün yaşamın en iyi yıllarını, yeni amaçlar koymak, jogginge yeniden başlamak, dil öğrenme sınıfına kaydolma, kozmetik cerrahi ve hormon işlemleri için sözleşme imzalamak gibi bizi “daima genç” tutacak her şeyi seçmeye cesaretlendirildiğimiz yaşlılık dönemine uzatma konusundaki büyüyen eğilimini tartışıyor.

“Eğer bu popüler kabulü olan yolu izleyecek olsaydım “yaşamın çok değerli bir durumunu kaçırırdım.. besitçe otantik ve doyumlu olarak yaşlı olmayı sonsuza kadar kaçırırdım kuşkusundayım” diye yazıyor.

Böyle bir şeyin  ne olacağına ilişkin dönüşlü bir yol boyunca bizi götürdükten sonra, Klein’ın vardığı yer:

“Bütün bunlar otantik bir yaşlılığın ne soluksuz olarak sonsuza kadar genç olma tutkusunu ne de arkadaşım Patrick’in aralıksız çaresizliğini ama kendi içindeki anlamlı bir şeyi söylemek için …oraya varmadan yaşlılığın eski korkularına odaklanmak kalan zamanımın ziyanı olurdu, demek için.”

Aynada kendimi yakaladığım belirli günlerde, gördüğümü pek sevmiyorum ancak asla tekrar kendi gençliğim olmayı istemiyorum. Aslında, gerçekte herhangi bir şey olmayı değil ama neysem onu ve yıllar geçtikçe yüzümün nasıl değişeceğini görmeye meraklı olmaya devamı etmeyi istiyorum.

Her ne kadar makalenin yazarı son cümlesinde “biz yalnızca yaşlı görünenleriz  – ve buna kabul,” deyişleri etrafında dolansa da  10 paragraf boyunca yaşlı görünmenin şok edici ve tiksindirici olduğu konusundaki israrından sonra bu yeterince doyurucu olmuyor.

“..bir odadaki en yaşlı kişi olmak hiç bir zaman kolay değil,” diye yazıyor. “Diğerlerinin ‘o yaşlı görünüyor’ diye düşünüyor olabileceklerini ve  bunu sizin de bildiğinizi bildiklerini biliyorsunuz. Ben kendimi  35 yıllık boşluktan sonra tekrar kolejde olduğum böyle bir son  senaryonun içine koydum.”

Belki bu da bir şey –diğerlerinin yanı sıra- herkes doyurucu bir yaşlılığa giden bir yolu er ya da geç bulmak durumunda.

http://www.timegoesby.net/weblog/2013/04/looking-old.html

“Uzun bir ömür için dua eden fakat yaşlılıktan korkan aptallarız.”
~ Çin Atasözü