kuş yuvası

Son günlerde tam olarak kim olduğumu anlamak konusunda sıkıntı yaşıyorum. Ya da daha doğrusu, gelecekte kim olacağım konusunda. Bazı kısımlarım zaman içinde değişti. Ancak çekirdek benliğim otuz yılda kımıldamadı. Ben bir anneyim.

En küçük oğlumun üniversiteden mezun olmak üzere olduğu şu sırada temel durumum şu: kendimi artan oranda siniri bozulmuş buluyorum. Konuştuğum zaman, tam olarak “üç çocuğum var” derken kendimi kafası karışmış buluyorum. “Bu artık bana  en çok ilgili bir parçammış gibi hissettirmiyor; ama önümdeki genç, taze-yüzlü, endişeli ebeveynler için kesinlikle böyle değil.

Psikolog ve yazar olarak kariyerim ‘ebeveynliğin sonsuza kadar bize bağlı “mutlu” çocuklar sahibi olma durumundan daha az ve onları bağımsız, yetkin ve anlamlı erişkin yaşamlara gitmede heyecanlandırma yönünde hazırlamadan  daha fazladır’ inancım üzerine yapılandı. Oğullarım tamamen kendi yaşamlarına gittikçe kayıp duygusuyla nasıl da gafil avlandım.

Topuklarımı dövmeli ve sırtıma vurmalıymışım. Yapıyorum. Bazen. Ancak, aynı zamanda çocuklarımın başardığı, benim başardığım her şeydeki  gururun kenarlarında gezinen kayıp duygusuyla da afallıyorum.

Şimdi onlar büyük ölçüde büyüdü ve daha büyük olanlar da olgunluğun başlangıç işaretlerine sahip. Ortanca oğlumun hafifçe açılan saçları var; en büyük oğlumun gözlerinin kenarlarında gülümsemeyi durdurduktan uzun zaman sonra bile kalıcı olan kırışıklıkları var. En küçüğüm erkeklikle yeni yetmelik arasındaki durumda ve hala ender olarak bir zamanlar ailemizi niteleyen patırtıda ve mahremiyette bana katılıyor. Bugünlerin sayılı olduğunu biliyorum ve pek yakında o da artık benim erişemeyeceğim kardeşlik cemiyetinde ağabeylerine katılacak. İş dünyası, dostluk ve hepsinden önemlisi, diğer bağlantılar.  O farklı kürede çoğunlukla bir ziyaretçi olacağım, ama ikamet eden biri değil.

Beni en çok korkutan şey onların çocukluk benliği kendini bana uzak hissettirmeye başlayabilir. Ve 30 yıldır olduğum kadın yavaşça yok olacak.

Klinik toplumda “boş yuva sendromu” kavramı yıllar önce bir duraklamaya girdi. Psikoloji onu tanı olarak reddetti. Araştırmacılar onun zaman- sınırlı olduğunu ve evliliği yenilediğini ve çalışan annelerden çok evde oturan anneleri etkilediğini önerdi. Ben bunların hiçbirini doğru bulmuyorum. Bu benim için bu sendrom on yıl önce başladı, en büyük oğlum üniversiteye gittiğinde: evlilik askerlerim nisbeten değişmemişti ve diğer “çalışma kimliklerim” kayıp duygumu azaltmamıştı, çünkü bir kariyerim vardı. “Ne mutlu ki yaşamında pek çok ilginç şey var” sözü üzgün ev annesi arkadaşlarımın  mantrasıydı. Ama yaşamımın bu iki yönü aynı psikolojik alanı kaplamıyordu. Her ikisi de kalbimi ve kafamı işgal ederken işim kafamı kapladı ve çocuklarım kalbimde yaşadı.

Açıkçası, üzgün ve şikayet eden bir şekilde  etrafta dolaşmıyorum. Şükran duyacağım çok şey var: çocuklarımın arkadaşları, ilgi alanları var ve pek çok mücadeleyi özgüven ve yetkinlikle başarıyorlar.  Düşünceliler. Endişem konusunda güler yüzlüler. Benimle ilişkideler. Ancak bu kayıp duygumun gerçek olmadığı anlamına gelmiyor.

Kaybettiğim şey üç soluk kesici, enerjik ve embriyonik varlıkça neden dışı sevilme ve ihtiyaç duyulmaya ilişkin kendi duygum. Annelik büyümeyi ve kaybı doğumdaki fiziksel ayrılıktan geçilen her kilometre taşına kadar karmaşık bir şekilde dokuyor. Bazı kısımlarım mutlaka biliyordu ki bağımsızlığa doğru her hareket –bir ceketi fermuarlamaktan, alışveriş merkezinde takılmaya, araba kullanmaya kadar- yalnızca oğullarımın daha yetkin oldukları değil aynı zamanda daha az gerekli olduğum anlamına geliyordu. Ve ben bu gerçeği istediğimden çok daha fazla duygu karmaşalığıyla karşıladım.

Bunun, kültürümüzün, annelik genellikle kendi başımıza yaptığımız bir şeydir şeklinde yapılanması gerçeğiyle ilgisi var. Tipik olarak, aile gibi geleneksel ve çocuk bakımı gibi kurumsal destek kaynaklarından  mahrum bırakılmış olarak, “hepsine sahip olabilirize” inanmaya aşırı duygusal olarak cesaretlendirilmişiz, her şeyi iyi yapabilirizi hissetme mücadelesindeyken, anneler kendilerini genellikle izole ve bilgilendirilmemiş hissederler. Çocuk gelişimi üzerine fazla ama anne gelişimi üzerine az bilgiden mustaribiz. “Anne gelişimi”. Deyim bile acayip geliyor.

Çocuk gelişimi konusunda raflar literatür doluyken, bebeklerin tamamen kıllı erişkinlere geliştikleri süreç içinde annelerinin nasıl derin şekillerde değiştiği konusunda çok az şey söylenmiştir. Kesinlikle biliyorum ki  ilk doğumumun beni anne yaptığı 30 yıl önceki kadınla, aynı kadın değilim.

Kimlik etrafındaki bozulma duygumuzun bir kısmı yalnızca çocuklarımızla olan özel ilişkimizin kaybından değil ayrıca bu kaybın zamansal olarak yaşam çevrimindeki diğer kayıplara yakın olmasındandır. Daha genç benliğimiz menopoz bulutları haline gelmiştir. Bazı rüyaları gerçekleştirmek için çok yaşlıyız. Şimdi artık geri dönülemez olan seçimler yaptık: çocuklar yüzünden partner edinmeme ya da partner edinme ve çocuklar konusunda suçlu hissetme. Uzun süredir cızırdayan evlilik, tam olarak hiç gerçekleşmeyen kariyer, sürdürülemeyen dostluklar ve kuşkusuz en şiddetlisi, kendi ölümümüz. Çocuk büyütmenin getirdiği kaotik değişiklikler biter ve biz birden kendimizi tefekkür zamanında buluruz. Neyi doğru yaptık? Nerede başarısız olduk? Kalan zamanımızı nasıl harcayacağız? Geçişe yardımcı olmak için kim ortaya çıkacak?

Bu geçişi daha hoş ve daha üretken yapmak çok zor olmazdı. Öncelikle, ebeveynlik sonrası yıllarımızı onlar  gelmeden çok önce düşünmeye başlasaydık çok yararlı olurdu. Gelecekteki kendimizi kafamızda canlandırmak çocuklarımızın geleceğine odaklandığımızdan ihmal edilme eğilimindedir. Ancak fırsat hazırlıklıları tercih eder. Pek çok kadın bu yılları yaşamlarının en iyi bazı yılları olarak bulur. Evlenir, boşanır, yeni kariyerler dener, seyahat eder, ufuklarını genişletir, ilişkilerini sıkılaştırır, çocuklarıyla (ve sonra da torunlarıyla) yakın, sıcak ilişkiler sürdürürler. Gerçek şu ki kadınlar 50’lerinde ve 60larında diğer herhangi bir zamana göre daha az depresif, daha az endişeli ve daha az intihar eğilimlidir. Annelikten geçerek  daha bağımsız bir hayata geri dönmekte açıkça yararlı bir şeyler var. Gerçekte kendimizi kaybetmiyoruz. Aslında olduğumuz kadının daha iyi, daha akıllı versiyonu oluyoruz.

Büyümüş çocuklarımıza iyi ebeveynlik yapmaya devam etmek için erkenden başlayan ve lisede hızlanan ayrılığı kabul etmeli ve buna hazırlanmaya başlamalıyız. Zarafetle ve kademeli olarak onların hayatlarındaki ön ve merkezi pozisyonumuzdan sonunda mutlaka vazgeçmeli, sessiz olmayı, daha az yanıt vermeyi ve daha çok soru sormayı öğrenmeliyiz. Çocuklarımızın bağımsızlığı ne kadar çok vermek zorunda kaldığımızın ve başardığımız her şeyin bir hatırlatıcısıdır. Bunun bir terk edilme olmadığı ama çocuklarımızı gururlandıracak şekillerde iyi başarılmış bir işin ifadesi -ve kendi hayatımızın merkezine geri döndükçe hatırlamamız gereken bir şey- olduğunu hatırlamak bir zevktir.

Madeline Levine bir klinisyen, danışman ve yazardır.

http://www.nytimes.com/2013/05/12/opinion/sunday/after-the-children-have-grown.html?_r=0

“Ve bitirmek başlamaktır. Son, başlayacağımız yerdir.”
~ Eliot