Biliyorum bunu çok önce tartıştık, gene de yapıyorum çünkü bazı ilginç yeni girdilerim var.

Mutluluk büyük bir iş oldu. Ona nasıl ulaşılacağına ilişkin düzinelerce kitap var. Giderek daha çok insan kendisini “mutluluk koçu” olarak konumlandırıyor -ne demekse. Ve artan sayıda sosyal bilimci tüm kariyerlerini mutluluğu araştırarak geçiriyor.

Araştırma projelerinin birçoğu insanların yaşlandıkça daha mutlu olduklarını rapor ediyor. Bir neden, Laura Cartensen, yeni mutluluk araştırmasının yazarı, tarafından saptanmış:

“İnsanlar yaşlandıkça ölümün daha çok farkında oluyor”, diyor Cartensen. “Dolayısıyla gördükleri harika şeylerin ya da deneyimlerin zevki genellikle yaşamın kırılgan olduğu ve sonunun geleceği farkındalığıyla geliyor. Ama bu iyi bir şey. Güçlü duygusal sağlık ve dengenin bir sinyali.”

Dahası, Carstensen’e göre:

Uzun zaman yaşamış insanlar huzurlarını tipik olarak yaşamın başarı ve başarısızlıkları üzerine kurarlarken genç insanlar test sonuçları, kariyer amaçları ve gerçek aşkı bulma gibi şeylerde daha fazla kızgınlık, stres ve hayal kırıklığı deneyimliyorlar.”

Bu benim için kesinlikle doğru. Ben, önemsiz şeylere eskiden olduğu kadar üzülmüyorum, bu kuşkusuz neyin önemli neyin önemli değil olduğunu ayırmada eskisinden daha yetkin olduğumla ilgili.

Bununla birlikte bu, biliminsanlarının, koçların ve pek çoğunun tanımladığı gibi mutlulukla ilgili. Kendimi bulaşık yıkarken Cartensen’in adlandırdığı “harika bir anı” deneyimlerken olduğundan daha az mutlu hissetmiyorum. Sanırım ben mutsuzluğu alışılmış tanımında, kalp kırıklığı, üzüntü ve umutsuzluk (ya da ağrılı bir diş randevusu) için kullanıyorum ve bunların dışında mutluyum.

Mutluluk kavramı beni hep şaşırtmıştır çünkü mutlu olup olmadığım sorulduğunda (uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşın geçenlerde yaptığı gibi) aynı şeyden konuşmadığımızdan kuşku duyuyorum.

Sanırım, burada yazmak için oturuyorken mutsuz, üzgün, depresyonda, kızgın ya da sinirli olmadığım için mutluyum. O zaman örneğin, özellikle de hayatımızı daha kötü yapacak bir yasayı teşvik eden cahil bir politikacıya fena halde tepem atmış ve burada yazılmayacak küfürleri ediyor olabilirim. Ancak,  sorulduğunda, dürüstçe gene de o anda mutlu olduğumu söyleyebilirim.

Yani kredi verdiğimiz mutluluk fikrinin çok daha karmaşık olduğunu ve mutluluk sözcüğünün ne kastettiğimizi açıklamada kaba olduğunu düşünüyorum.

Bütün bunlar aklıma geçen hafta mutluluk hakkında TED Konuşmalarını dinlerken geldi. Konuşmacı Daniel Kahneman, Nobel ödüllü ve davranışsal ekonominin kurucusu.

Şimdi bunun sizi korkutmasına izin vermeyin. Benim mutluluk kavramı duyumum, onun “karmaşık dağınıklık” dediği ve mutluluğu nasıl algıladığımızın olayları anda mı yoksa bellekte mi deneyimlediğimize dayandığını doğruluyor.

Kahneman benim mutluluk hakkındaki bulanıklığımı çözmüyor ancak mutlu hissederken nasıl tepemin tamamen atık olduğunu açıklıyor ve bana düşünmek için kesinlikle daha fazla zorlayıcı yollar veriyor.

Her ne kadar Kahneman konuşmasında genç ve yaşlı insanları ayırmadıysa da kesinlikle Crtensen’in yaşlanan toplum hakkında söyledikleri Kahneman’ın savına uygun:

“Bütün bunlar toplumumuzun yaşlandığını gösteriyor, daha fazla kaynağımız olacak, diyor Cartensen. ‘Eğer insanlar yaşlandıkça daha dengeli olurlarsa, yaşlı toplumlar daha bilge ve nazik toplumlar olur.”

Ronni Bennet, The Meaning of Happiness

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar. Halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.”
~ İskoçya Atasözü