Eğer bir 3. seçenek danışmanıysanız, ne kaçar ne de savaşırsınız. Bir tartışma ortaya çıktığında daha iyi bir şey ararsınız, çalışanınıza büyük bir duygusal  karşılık sağlayacak ve firma için de yeni ve önemli bir değer yaratacak bir çözüm.

Bir arkadaşım bir 3. seçenek liderinin hayatında tamamen böyle bir durumun üstesinden nasıl geldiğini açıklıyor:

İşte yeniydim ve daha iyi bir maaş umarak gelmiştim. Yalnızca kapıdan içeri girmek için beklediğimin çok daha altında bir şeyle yetindim. Ancak birkaç hafta sonra ailemin mücadele veriyor olduğu açık seçik ortaya çıktı. Bazı sağlık masrafları nedeniyle geçinemiyorduk. Bunun yanı sıra, yaptığım iş için az para aldığımı giderek daha fazla düşünmeye başladım. Dolayısıyla büyük bir risk göze alarak artış için büyük patronla konuşmaya gittim.  O hanımı iyi tanımıyordum o da beni tanımıyordu.  Ve bu şirkette henüz gerçek bir performans kaydım da yoktu.

Ama o beni kabul etti ve  ben de neden orada olduğumu ona anlattım. Bana “daha fazla anlatın” dediğinde şaşırdım. Ona aile durumumu açıkladım. O yalnızca dinledi ve ben de şirket için ne yaptığım konusunda oldukça çok konuştum.  Bana şirket, müşterileri ve ürünleri hakkında neler düşündüğümü sordu.  Tuhaf bir durumdu. Bu uzun konuşmayı ödememle ilgili olacağını düşündüğüm için yaptım. Ama konuşmamız tersine benim hakkımdaydı – nasıl yapıyordum, ne düşünüyordum ve şirketteki birkaç ay içinde ne öğrenmiştim.

Sonra çalıştığım belirli bir müşteri hakkında sorular sordu. Bu müşteriyle olan işimizi büyütmek için fikirlerimi bilmek istediğini söyledi ve gerçekte düşündüğüm bazı şeyleri paylaştım.

Birkaç gün sonra, beni ofisine geri çağırdı.  Üç ya da dört kişi de bize katıldı ve bu müşteriyle ilgili fikirlerimi yazı tahtasına sıraladı. Çok tartıştık ve sonra daha da çok.  Heyecanlanmıştım.  Sonunda bana daha geniş kapsamlı bir iş, daha yüksek bir ödeme ve bu önemli müşteriye yeni düzeyde bir servis  teklif ettiler.

Arkadaşım için bu tartışmalar bu şirkette yalnızca hızlı bir artıştı, sonunda da “büyük patron”un ortağı oldu.

Bu kadından daha akıllı bir lideri ender duymuşumdur. 3. seçenek düşüncesi için iyi bir yeteneği vardı. Onun için arkadaşımla savaşmak ya da onun isteğine teslim olmak ne kadar kolay olurdu.  Onu yerine o büyük bir ‘kazan-kazan’ olasılığını sezdi. Varolan pasta için pazarlık etmek yerine çok daha büyük bir pastanın olabileceğini hayal etti. Arkadaşımın gereksinimleri ve enerjisinin müşterinin ihtiyaçlarıyla birleştirilmesinin herkes için bir büyüme ortaya çıkarabileceğini düşündü. Ve sonunda tamamen yeni bir iş alanı ve şirketin değerini her yıl arttıran bir ortak ortaya çıktı. Bu genç adamın şirkete olan katkısını biliyorum, değerini ikiye katlamasından o sorumludur.

Bu kadının takımını nasıl yönettiğini göz önüne alalım:

Önce empatiyle dinleyecek zamanı verdi. Genç çalışanının konusunu ve bu konudaki duygularını anlamak istedi. Görünüşte, maaşının neden onu rahatsız ettiğini bilmek istedi. Ancak, daha derinde asıl ne istediğini ve yalnızca kendisine değil herkese  yararlı olacak ne getirebileceğini  anlamak istedi.

Sonra o şeyi  arayıp buldu. Onu tekrar tekrar sorgulayarak  düşüncelerini ortaya çıkardı ve bu sürece  diğer düşünenleri de dahil etti.  Onun belirgin yeteneklerine ve sezgilerine değer verdi.

Sonunda,  grup sinerjiye ulaştı: yeni servisler, yeni ürünler, önemli müşterinin ihtiyaçlarını karşılayacak yeni yollar ve bunun ötesinde de yeni müşteriler diliminin  ihtiyaçları.

Bütün bunlar gerçekleşti  çünkü patron  fırsatın oluştuğu her anda  3. seçeneğe ulaşma alışkanlığındaydı.  Çalışanı  bir şikayetle geliyor ve o da bunda işini yapma fırsatı görüyor.  O anlaşmazlıkları savaş alanı olarak görmek yerine verimli toprak olarak görüyor.

Anlaşmazlık çözümü konusunda birçok düşünür anlaşmazlığa işlem muamelesi yapar.  Pastayı bölmekle ilgilidir. Rakibine ya uyum sağlar ya da  karşı çıkar.  Ya pastayı verir ya da onun için savaşırsınız ve avantaj elde etmek için de teknikler ve hileler  vardır.  Ama sonunda isterseniz paylaşırsınız, o aynı pastadır.

3. seçenek ise tersine var olan durumu değiştirmektir. Daha büyük ve daha iyi  -belki de git gide büyüyecek ve iyileşecek – bir pasta yapmakla ilgilidir. Pek çok anlaşmazlık işlemsel, 3. seçenek ise dönüşümseldir.

İş yerimde kendimi bir tartışma içinde buldum, otomatik olarak savunmacı zihniyete düşmemeliyim. Bu hayli önemli fakat sezgilere oldukça aykırı.  Bir mücadelede doğal olarak, düşünülmeden verilen tepki ‘savaş ya da kaç’tır. Hayvanların içgüdüyle yaptığı budur, onların yalnızca iki seçeneği vardır .  Ama olgun insanlar 3.  bir yolu seçebilirler.

Sinerjinin ilk paradigmasını hatırlayın: “Kendimi Görüyorum.” Kendimden uzakta kalıp kendi düşünce ve duygularım hakkında düşünme gücüm var. Beni güdüleyen şeyleri inceleyebilirim: “Niye bu tartışmaya girdim? Bencil mi oluyorum? İlgiye ya da olumlanmaya mı gereksinim duyuyorum? Statümün tehdit edildiğini mi hissediyorum? Ya da bu konuya gerçekten mi ilgim var?” Eğer kendi değerimden eminsem  ve kendi katkımdan ve yetenetiğimden emin hissediyorsam kendimi size karşı savunma ihtiyacı hissetmem.  Kendimi size içtenlikle ifade edebilirim.

Ancak sinerjinin ikinci paradigmasını da hatırmaya ihtiyacım var. “Sizi Görüyorum.” Bu size büyük bir saygım var demektir. Fikirlerinize, deneyiminize, bakış açınıza ve duygularınıza değer veriyorum.

Bu nedenle sinerjinin 3. paradigmasını uyguluyorum: “Sizi gördüm.” Aramızdaki boşluktan büyülendim –tehdit duygusu hissetmedim- Hiçbir şey bir anlaşmazlığın olumsuz enerjisini “Sen farklı bakıyorsun. Seni dinlemeye ihtiyacım var,” demekten daha hızlı  bir şekilde etkisiz hale getiremez. Ve bunu kastediyorum.

Eğer bu paradigmaları hayatınıza  sokarsanız  sonunda anlaşmazlığı önemsiz duruma getiren 3. seçeneğe ulaşırsınız: “Hadi ikimizin düşündüğünden daha iyi bir şeyler arayalım.” Herkes kazanır, herkes enerji dolar. Çoğunlukla da tartışmanın ne hakkında olduğunu bile hatırlamazsınız.

Stephan Covey’in “3. Seçenek:Yaşamın En zor Sorunlarını Çözme” kitabının  3. Bölümünden bir alıntı

 

 

“Diğer seçeneği düşünürseniz yaşlanmak çok da kötü değil.”
~ Maurice Chevalier