Sözcükler bir olguyu tüm yönleriyle veya sınırları tam olarak çizilmiş bir biçimde ifade etmeyebilirler. Bu türden sözcükler her yana çekilirler adeta. “Yaşlı” sözcüğü de bunlardan biridir. Çoğu zaman ölüm ile yaşlanma arasında doğrudan bir ilişki kurulduğundan bu sözcük yolun sonu çağrışımı da yapar. Kimi zaman ise olgunluğu veya işi bitmişliği de anlatabilir. Başka bakış açılarıyla değişik biçimlerde de düşünülebilir.

Yaşamın, ne başlangıcı ne sonu istencimize bağlıdır. Yaşadığımız sürece varız demektir. Yaşam bir bütündür. Bir bütün olarak bedensel yaşlanma ile zihinsel yetilerin yaşlanması arasında da bir fark vardır. Yaş sayılarının artmasıyla bedensel güçte azalma olması aslında zihinsel yeteneklerin artmasıyla dengelenmektedir. Beyinsel hücre ölümleri de bunu etkilemez. Çünkü söz konusu olan deneyim ve birikimin getirdiği dengelemedir. Yine bazı önlemlerle bedensel yaşlanmanın hızı da yavaşlatılabilir.

Yaşlılar kısmen de olsa çocukların ve gençlerin yetilerini kendi bağırlarında taşıdıkları halde, gençlerin ve çocukların yaşlıların sahip olduğu yetileri taşımaları olanaksızdır. Örneğin; yaşlılar, gençler gibi, doğruları savunmada sakınmasız, çocuklar gibi de meraklı olabilir. Çünkü yaşları ilerde olanlar zaten oralardan geçip geldiler. Bu ve diğer yetileri kullanıp kullanmama ayrı bir konudur.

Çok söylenen bir cümle üzerinden gidersek: “İnsan bir şeyin önemini onu kaybedince anlar”. Bu cümle içeriği her zaman doğru değildir. Yitirilmiş olanlar bazen zaten işlevsiz kalan bazen de önemleri abartılmış şeyler olabilir. Yaş sayıları artanların kaybettiklerinin peşine düştükleri görülüyor.  Bu kişilerin yaşadıkça biriktirdiklerinin farkında olmadıkları da bir gerçek. Gençliklerini arayan insanlara söylemek gerekir; “genç olsaydım şunu yapardım, bunu yapardım” demekten vazgeçin. Çünkü yapma özlemi duyduğunuz şey, bu yaşınızda dile gelmiştir. Bu durum, şimdiki yani yaşlı halinizin başarısıdır. Demek oluyor ki gençlik hiç de her yönü göklere çıkarılacak bir şey değildir. Toplumların görece yaşlılar tarafından yönetilmesi veya onların bilgi ve görgüsüne başvurulması boşuna olmasa gerek. Yaşı ilerleyenlerin askere alınmamalarının nedeni sadece genç olmayışlarından kaynaklanmaz. Çünkü onlar gözü kapalı olarak ölmeye veya öldürmeye gitmezler. Bu yaklaşımlardan gençliğin küçümsenmesi gerektiği şeklinde bir algı oluşmamalıdır. Zaman içinde bazı yetilerin kaybolmasına aşırı bir önem atfetmek gereksizdir.

Öyle anlaşılıyor ki; doğal süreçler, yaş sayıları artan kişiler üzerinde etkili oluyor. Her ne kadar ölümün ne zaman geleceği bilinmese de yaş ilerledikçe ölüm olgusunun yaklaştığı duygusuyla oluşan kaygı, yaşamla bağı, ölmeden önce koparmaktadır adeta.  Oysa ki,  biz doğmadan önce sayısı hesaplanamayacak kadar yıl geçmiştir. O yıllar bir anlam ifade ediyor mu ki  bize ölümümüzden sonraki yıllar bir şey ifade etsin.

Bu arada uzun ömür sürmüş,  felsefe, sanat ve birçok başka alanda uğraş vermiş insanlardan söz edilebilir. Sayıları çok olmakla birlikte Bertrand Russell ve halen hayatta olan Yaşar Kemal bunlardandır. Aslında herkes hafızasını biraz yokladığında sağlıklı ve işlevsel olarak uzun ömür sürdürmüş veya sürdürüyor olan birçok insanı anımsayacaktır. Nazım Hikmet uzun bir ömür yaşamamış olsa “Yaşamaya Dair” adlı şiirinde, insanın ileri yaşta da ağaç dikmesini öğütler, çocuklara kalsın diye de değil…

…….

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

……

Yaşlı insanlar edebiyat ve sanata konu olduğunda yaşlılığın heyecan uyandırdığı bir çok olaya rastlanabilir. Ernest Hemingway’in “İhtiyar Balıkçı” ile Zülfü Livaneli’nin “Serenat” adlı romanları ve Akira Kurosava’nın “Dersu Uzala” ile Yavuz Turgul’un  “Eşkıya” filmleri bunlara örnektir. Bu yapıtlardaki yaşlılar işi bitmiş yaşlılar olarak karşımıza çıkmazlar. Bunlar sebatı temsil ederler. Dürüstlük vefa da söz konusudur. Hiçbir yaş dönemi kendi başına olumlu veya olumsuz bir değer taşımaz. Bu olgu gençlik veya çocukluk için de geçerlidir.  O değeri yaratan insanın kendisidir. Bu anlamda yaşlanma korkulması gereken bir dönem olmayıp belki de tadı en çok çıkarılması gereken bir dönemdir. İnsan yaşamının hiçbir dönemi sınırsız bedensel olanaklar içermez. Bu olsa olsa bir yanılsamadır. Her dönemin kendine özgü bedensel sınırları vardır. Zamanı bilinmemekle beraber ölüm ise kaçınılmazdır. İnsanın nasılsa bir gün gerçekleşecek olan kendi ölümü için yas tutması da bir işe yaramaz.

Kamer Beyaztaş

 

“Damarlar sertleşince kalpler yumuşar.”
~ H. L. Mencken