YAŞLANMAYI DURDURABİLİRİZ (5)

Biyolojik Çöp Fırınlarının Yenilenmesi

Tıpkı evlerimizde olduğu gibi, hücreler de normal çalışmalarının kaçınılmaz bir sonucu olarak atık madde üretirler. Yine tıpkı evlerimizde olduğu gibi, onlar da – en çevre dostu evin dahi yüzünü kızartacak kadar büyük bir yüzdesini geri dönüştürmekle birlikte – bu atıkların büyük bir kısmından kurtulma olanağına sahiptirler.

Fakat hücreler, yarattıkları atıkların tamamını geri dönüştüremezler ve yok edilmekten kurtulan kısım birikerek eninde sonunda hücreye zarar vermeye başlar. Birkaç yıl önce, bu soruna karşı günümüzde biyolojide bu kadar ender rastlanan disiplinlerarası uzmanlığın değerini belki de bu alandaki diğer katkılarımın herhangi birinden daha fazla gösteren yeni bir yaklaşım oluşturmuştum.

İnsanların çoğu, sertleşmiş damarları tıkanmış borulara benzetirler. Yağlı bir çamur (ister sucuk yağı olsun, isterse kolesterol), borunun içinde birikir, yüzeyini kaplar ve tıkayarak sıvıların geçişine engel olur – bu sıvılar ister evyedeki bulaşık suyu olsun, isterse damarlarımızdaki kan. Bununla birlikte, aslında bu sürecin çok daha karmaşık olduğunu uzun zamandır bilmekteyiz. Damar sertliği, kan damarının duvarında mikroskobik bir sorun olarak başlar.

Buna, geçen kan akıntısının sürtünmesi veya yüksek tansiyon veya enfeksiyon gibi pek çok sebep olabilir veya katkıda bulunabilir; fakat sıklıkla bunun sebebi sadece eski dostumuz LDL’nin, yapışma eğilimi taşıyan düşük yoğunluklu lipoproteinin birikmesidir. Vücut, bu soruna karşı diğer herhangi bir yaralanmaya verdiği tepkiyi verir: Makrofaj adı verilen bağışıklık hücrelerini çağırmak amacıyla o bölgede enflamasyona yol açan maddeler salgılar. Makrofajlar, hasarlı dokunun içine girerler ve enkazı temizleyerek iyileşmesine yardımcı olurlar.

Sahip olduğu kötü şöhrete karşın kolesterol, gerçekte hücre zarları için gerekli bir bileşendir. Aslına bakarsanız, kandaki kötü diye adlandırılan kolesterol (LDL), gerekli olan kolesterolü hücrelere taşıyan bir taşıyıcı parçacıktır ve o hücreler de, kolesterolü kendi içlerinde kullanmak üzere tasarlanmış uzman alıcılara sahiptirler.

Yaş Prangalarının Kıralım

Süregelen kimyasal süreçler, vücudunuzun yapısal proteinlerini yıldan yıla bir araya getirip prangaya vurmakta, onları yaşamsal görevlerini yerine getirmekten alıkoymaktadır. Eninde sonunda bu durum, yabancısı olmadığımız (ve kesinlikle ölümcül) bir dizi yaşlanma kaynaklı sakatlığa ve hastalığa yol açar – özellikle böbrekler, kalp, gözler ve damarlarda.

Bu kimyasal prangaları kırabilseydik ve o proteinlerin tekrar, tıpkı gençliğinizde olduğu gibi, çalışmaya başlamasını sağlasaydık, nasıl olurdu? Bilim insanları, tam da böyle bir hedefe ulaşmayı sağlayacak ilaçlar üzerinde çalışmaya devam ediyorlar.

Vücut, temel enerji kaynağı olarak şekerden yararlanır. Fakat her yakıt gibi, şeker de hücrelerimiz tarafından sadece yakılabilir, çünkü kimyasal açıdan reaktiftir ve yine diğer yakıtlar gibi, bu yanıcılık, onunla oynamayı tehlikeli hale getirir. İleri Glikasyon Son ürünleri (veya uygun bir şekilde verilen ismiyle “AGEler – YAŞlar), proteinlerin yapısının şekerler veya diğer yakıtlar tarafından bozulmasına yol açan karmaşık kimyasal süreçlerin sonuçlarıdır.

Bir hindiyi fırında kızarttığınız, bir sosu karamelize ettiğiniz veya bir dilim ekmeği ekmek kızartıcıya koyduğunuz zaman gördüğünüz kızarmanın nedeni, aynı kimyadır. YAŞlar dokularınızda birikir, yavaş yavaş işlev kaybına, sonra hastalıklara, sonra da erken yaşta mezara gitmemize yol açar. YAŞlar, bir somun ekmeğin üzerinde kabuk oluşmasına yol açan kimyasal süreçlerin aynılarını kullanarak, gençliğin esnek zarafetini yaşlılığın sertliğine dönüştürür.

Proteinlerin çapraz bağlar oluşturması, hem moleküler ve hem de işlevsel düzeyde, otomobil cam sileceği lastiklerinin esnekliklerini kaybetmelerine yol açan süreçlere benzer. Diyabetli olmayanlar için, birbiri ardına sertleşen dokular arasında yaşamı en fazla tehdit eden, kalp-damar sistemidir. YAŞ çapraz bağlantıları, kalbinizin ve kan damarlarınızın gençlik dolu esnekliğini yavaş yavaş azaltır, onları sert ve boyun eğmez bir hale getirir. Damarlardaki sertleşme, herkesin yaşlandıkça başına gelen yüksek büyük tansiyon sorununun önemli nedenlerinden biridir. Aynı zamanda, kalbinizin YAŞlanması, ya vüdunuza kan pompalamak için kasılmasını, ya da o kanı içine alabilmek için gevşemesini etkiler. Bu iki etmenin birleşmesi, kalbinizin üzerindeki yükü arttırır ve eğer sizi başka bir şey daha önce öldürmezse, sonunda birkaç kalp yetmezliği türünden birinin ortaya çıkmasına yol açar. Aynı esneklik eksikliği, kan damarlarınızın içlerinden geçen kanın sürekli olarak sebep olduğu basınca daha az dayanıklı olmasına yol açar. Damarlar kırılganlaşır ve eskimiş paket lastikleri gibi, basınç karşısında koparak kanamalı felce yol açar.

Böbrekler de YAŞ saldırılarından fena halde etkilenir – yine özellikle diyabetlilerde. Diyabetik hasar, ABD’de böbrek yetmezliğinin tek başına en büyük nedenidir ve kendisini diyaliz koğuşunda bulan hastaların üçte biri, oraya diyabet nedeni ile gitmektedirler.

YAŞlar, pek çok diyabetlinin gücünü kuvvetini kesen bir sinir hasarı olan diyabetik nöropatiye de neden olur. Bu hastalığın şiddeti değişiklik gösterebilir, fakat en yaygın şekilde karşılaşılan belirtisi, ellere ve ayaklara giden kan dolaşımının baskıya bağlı olarak geçici bir süre için kesilmesinden (elin veya ayağın uyuşması olarak ifade edilir) kaynaklanan duygunun kesintisiz olan sürümüdür. Bir iğnelenme hissi, ağrı, etkilenen uzuvda uyuşma, bunlarla birlikte bir miktar kontrol kaybı veya hantallık.

Anti-aging biyoteknolojisinin mühendislik ekolünün altında yatan anlayış, bize bu sürece müdahale etmek için sorunlarımızın hepsini birden çözmemiz gerekmediğini söylemektedir. Her meydan okumayı teker teker ele alarak “bir yandan yürüyüp, diğer yandan da yenileme” olanağına sahibiz.

Bunun neden böyle olduğunu anlamak için, yaşlanmanın altında yatan moleküler hasarın biz daha annemizin rahminde iken başladığını, fakat otuzlu yaşların iyice içerisine girinceye kadar genç kaldığımızı hatırlayın: Hasar miktarı vücudumuzda işlevsel bir etki yapıncaya kadar bu kötü muamelenin onlarca yıl devam etmesi gerekir. Bu eşik seviyesine ulaşılıncaya kadar, yaşlanma hasarının herhangi bir türü, esas olarak bize kendi başına bir zarar vermez.

Dolayısıyla, bir dokuya daha gençlik dolu bir esneklik kazandırmak için, vücutlarımızda bulunan çeşitli türdeki YAŞ çapraz bağlantılarının hepsini değil, sadece dokularımızın sertleşmesine en büyük katkıyı yapmakta olanları parçalamamız gerekmektedir.

Uygulamada vücudumuzdaki YAŞ yapılarını doku işlevinin bozulmaya başladığı toplam çapraz bağ miktarının altında tutmaya yetecek kadar bir oranda parçalamayı başarabildiğimiz an, yenileme işlemi başlamış olacaktır.

Elimizde belli bir çapraz bağı parçalayan bir ilaç mevcut olduğu zaman, o bağın uğursuz etkisinden kurtulmuş olacağız. Çözüm, doğası gereği bir seferde sağlanmayacaktır. Her birkaç yılda bir, yeni bir tedavi kürü uygulamamız, ilacı birkaç hafta veya birkaç ay – dokularımızı gençliğimizdeki gibi esnek hale getirmek için yeterli miktarda YAŞ’ı parçalamaya yetecek süre – almamız gerekecektir. Bu çapraz bağlar elbette derhal yeniden birikmeye başlayacaktır. Fakat kritik eşik düzeyine tekrar ulaşılıncaya kadar beklemek gibi bir lükse sahibiz.

Fakat mühendislik açısından bakıldığı zaman önemli olan nokta, anti-aging (ve anti-YAŞlanma) tedavilerinin ilk dalgası çıkıp da kendi başına yaşam sürelerimizi epeyce bir miktar uzatıncaya kadar, bunun bir biyotıp sorunu olarak karşımıza çakmayacağıdır. Çok miktarda bulunan bir YAŞ için piyasaya ilk çıkacak olan kırıcı, bize bu diğer YAŞları tanımlamak ve onlardan kurtulmamızı sağlayacak tedaviler geliştirmek için gereken zamanı satın alacaktır.

Sonunda günümüzdeki çocukluk aşılarından pek de farklı olmayan yaşam boyu bir YAŞ kırıcı rejimi geliştireceğiz ve bu rejim uyarınca her biri vücutta hedeflediği oluşumun hızına ve yerine bağlı olarak yıllar ve hatta yüzyıllar süren aralıklarla tekrarlayan bir döngü içinde, bir dizi çapraz bağ parçalayıcı ilaç alacağız.

Günümüzde mevcut bilgilere göre glukosepan, vücuttaki YAŞ yüküne tek başına en önemli katkıyı yapmakta, diyabetli olmayan yaşlı insanlarda önemli bir yapısal protein olan kolajenin her beş molekülünden birini bağlamaktadır. Glukosepan düzeyleri, bundan önce kolajende veya göz merceğinde bulunmuş olan herhangi bir YAŞtan yaklaşık yüz kat fazladır.

Açıkladığım gibi, sonuçta ortaya çıkan glukosepan kırıcı, proteinlerimizi moleküler kelepçelerinden kurtarmak için ihtiyaç duyacağımız bir dizi YAŞ kesici ilacın ilki olacaktır. Daha sonra, birkaç yıl önce alagebrium ile tedavi edilen köpeklerde ve maymunlarda gözlemlenen şeyi insanlarda ilk kez elde etmiş olacağız. Yaşlı kalpler tekrar sonuna kadar genleşecek, hayat veren kanla serbestçe dolacaktır. Sertleşmiş yaşlı damarlar, gelen can suyuna yanıt olarak tekrar kolaylıkla esneyecektir. Yaşlıların sertleşmiş, esnekliğini yitirmiş dokuları, gençliğin esnekliği ile hareket edecektir. Bir vücudun kendi kendini moleküler düğümlerle bağlamasının anlamsızlığı ve eziyeti sona erecek, kendimizi hem içten ve hem de dıştan, hayatın spor salonlarındaki çocuklar gibi eğip bükmeye başlayacağız.

Devam Edecek…

*Aubrey de Grey ve Ph. D., Michael Rae, 2010: Yaşlanmayı Durdurabiliriz (Ending Aging) -Kendi Yaşam Sürecimiz İçinde Yaşlanmayı Tersine Çevirebilecek Gençleştirme Devrimleri – ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık ve İletişim A.Ş. Yayınları. Çeviren: Engin TARHAN. Özet: Halit Yıldırım

“Pek az insan yaşlanmasını bilir.”
~ La Rochefoucauld