Şu dünyayı bir yanılsama ya da gölge oyunu olarak kabul edebildiğimiz andan itibaren, başımıza gelenleri bir düş, uyumakta olmamıza güvenerek varmış gibi davranan bir şey gibi görebiliriz. Ardından, içimizde varoluşun bütün aksiliklerine, engellerine karşı keskin, derin bir kayıtsızlık uyandığını duyarız. Ölenler sokağın köşesini dönmüştür, onları göremeyişimiz bundandır; ıstırap çekenlerse, onları hissediyorsak bir kabus, düşünüyorsak nahoş bir rüya gibi gözümüzün önündedir. Bizdeki acı da bu hiçlikten ibarettir. Bu dünyada sol yanımıza yatmış, uyumaktayızdır ve yüreğimizin bunalmış canının sesi düşlerimize kadar girmiştir.

Hepsi bu… Biraz güneş, biraz meltem, uzakları süsleyen üç beş ağaç, mutlu olma arzusu, geçip giden günlerin melankolisi, hep belirsiz kalan bilim ve bir türlü yakalayamadığımız gerçeklik… Hepsi bu -hayır, hepsi bu…

Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı

“Geçmiş bir önsözdür.”
~ Washington D.C.de Ulusal Arşiv önündeki bir levhadan