LonGece her şey başkadır. Gece ve gündüzün duyguları başkadır. Gece bize çok çekici, çok dâhiyane gelen bir fikir gündüz saçmalaşır. Gece tutkuyla âşık olduğumuz kişiye gündüz soğuk ve mesafeliyizdir. Gece olmadık şeylerden korkarız: çıtırtılardan seslerden, gölgelerden; olmadık tehditkâr senaryolar üretiriz, gündüz korktuğumuz için kendimizi ayıplar, eleştiririz ama ertesi gece yine korkarız. Gecenin avcıları (yarasalar, sivrisinekler, baykuşlar, sansarlar…) hızlı ve sessizdir.  Size sansarlardan bahsetmedim değil mi? Dün gece iki kere evin önünden geçti. Beton zemindeki böcekleri anında yedi. Beni görünce duvara sıçrayıp, bayır yukarı, rüzgâr gibi uçarak gitti. Ben önce kedi sandım ama baktım sincap ama kocaman, sonra internetten araştırdım ki sansar.  Yatmıştım. Bir sivrisinek, belki birkaç tanesi, oramı buramı şişirmiş uyandım. Oysa sinek ilacı da takmıştım. Biraz kaşındım, öfkeyle sinekleri aradım ama bulmak mümkün değil. Onlar bizim yapacağımız bütün hareketleri önceden kestirip tedbir alıyorlar ve kendilerini korumada her zaman bizden daha hızlı ve daha akıllılar.  Zaten doğru dürüst uyuyamamıştım, fırtınada o yana, bu yana yalpalayan dallar geliyordu gözümün önüne. Uykum iyice kaçtı. Kalktım, süt ısıttım, kendime sütlü kahve yaptım, içiyor ve bunları yazıyordum ki “O ne!” balkon kapısına iki defa vuruldu. Şiddetli bir vurma değil, “tak, tak,” iki kere vurup bekleyen birinin kapı vurması gibi ama seslenen yok.  Donup kaldım. Vücudum aşağıdan yukarı ürperdi. Bu saatte kim gelmiş olabilir ki? Balkon kapısının perdesi kapalı. El fenerini yukarıda bırakmışım. Yatak odasına çıkıp el fenerini aldım.  Aşağı indim. Balkon kapısının perdesini açtım dışarısı karanlık. El feneriyle de fazla bir şey gözükmüyor. Balkonun ışıklarını yakmak aklıma gelmedi. Kapı kilitliydi, açıp dışarı çıktım.  Her şey yerli yerinde ve kimsecikler yok.

Sevgili eşim bu bayram tatilinde bütün yalvarıp yakarmalarıma rağmen Silivri’ye gelmedi. Biraz onun kırgınlığı var.  Fakat bugün İstanbul’dan misafirlerim geldiler. Dede, torun, cümbür cemaat ailece gelmişler. İftarı beraber açtık. Yemekten sonra sohbet ettik. “Dede” lakaplı, benim asıl arkadaşım olan ve benim hallerimi de bilen kişi bir ara benimle özel olarak konuştu:  “Önümüzde, en iyimser hesapla, on yılımız var ya da yok. Şu anda elimiz ayağımız tutuyor ama ilerde ne olacağını bilemeyiz.  Sana arkadaş olacak, zor gününde destek olacak birisi gerekli,” dedi. Bana, kafalarına göre birisini bulmuşlar. Bir süre tanışıp görüştükten sonra karar verirmişim.  Onlar iyi niyetli halktan kişiler.  Bir kaza olsa düşünmeden ilk koşup yardım edecek kişilerden. Onları anlıyorum. Böyle bir öneride bulunmakta sakınca görmüyorlar.  Bu olay da sanıyorum beni sarstı. Bu gece sabaha kadar oturmak var.

Rumuz: İhtiyar

“Neşe ve kahkaha olduktan sonra varsın kırışıklıklar gelsin.”
~ Schakespeare