son günBugün meslek hayatımın son günü. 40 yıl çalıştıktan (tam olarak 38 yıl) sonra işten ayrılıyorum. Daha doğrusu “Hadi, buyur git artık, çalıştığın yeter,” diyorlar… Şimdi emeklilik vakti, evde oturma vakti, ölümü bekleme vakti… Tabii bir sürü kırgınlıklar: “Hadi git artık işimize yaramıyorsun. Hadi, evinde otur. Hadi, ölümü bekle.” Bunları kabul etmek kolay değil… Bundan böyle işe yaramayan, atılmış, dışlanmış ve hep kayıpları olan, hep geri çekilen, bir kişi olarak yaşayacağım; Hastalıkların ve ölümün gölgesi her zaman üstümde olacak.  70 yaşına gelmişim bir sürü şey birikmiş, yaşamayı yeni yeni öğreniyorum (ben geç kalmış bir vakayım), yeni yeni hayata bir anlam vermeye çalışıyorum,  yeni yeni neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum ve kapımı ölüm çalışıyor. “Daha ben son noktayı koymadım ki…  Hayatın ne olduğunu anlamadım ki… Ölmeye karar vermedim ki…” diyorum ama ölüm beni dinlemez… İnsan isyan ediyor. Ölümle, insanın 70 yılın birikimi, bir şeyler yapacaktık ya da yapacağımızı sanıyorduk, yok olup gidiyor. Kalan değersiz organik varlığımız çürüyüp, ayrışıp doğaya karışıyor…

İş yerinin odasından dışarıya bakıyorum. Güzel bir kış havası var. Dün karlı idi ama bu sabahtan beri yağan yağmur karları temizledi. İyi giyinin, ayakkabılarınız kışlık ve rahatsa, elinizde de şemsiye varsa keyifle yürüyebilirsiniz. Bugün benim meslek hayatımın son günü.  40 yıla nokta koyduğum gün… Bugünün bir resmini çekmeliyim… Bir süre boş kalacağım, bir süre neler hissettiğimi anlamaya çalışacağım, kendimi gözleyeceğim, bir süre uyum yapıp yapamadığıma, yaşamı keyifle doldurup dolduramadığıma bakacağım, sonra ne yapacağıma karar vereceğim: İntihar mı edeceğim, başka bir iş mi bulacağım, durumu öylece kabul mü edeceğim.

Rumuz:  İhtiyar

“Tırtıl tam da dünyasının bittiğini düşündüğünde kelebek olur.”
~ Anonim