Blogumda tanımladığım sanatçıların hepsi, hep yaptıkları işi yapma, yani sanat yapma tutkusuyla yaşlılığa giriyor. Time Goes By’da Ronni Bennet’in sütununu okuduğumda sanatçıların ayrıcalıklı bir pozisyonda olup olmadıklarını merak ettim. Hep yaptıkları bir iş varsa ve emeklilik sonunda yapmak istedikleri gerçek işi tam zamanlı olarak yapmak anlamına gelmedikçe emekli olmazlar. Benim durumumda ise  serbest çalışmıyor olsam da günlük işim hiç sınırlayıcı değildi, daima da yaratıcıydı, öylesine ki emeklilik çoğunlukla her ay bir sosyal güvenlik çeki alma anlamına geliyordu ve ilerleyen yaşımı da fark etmediğim için bu bana uzun bir süre “beklenmedik bir servetin parçası ” gibi göründü.

Uzun bir süre “emeklik” sözcüğüyle ne yapacağımı pek bilemedim. Yapıyor olduğumu şeyi tanımlamıyor dolayısıyla, kendimi etiketlemek için bu sözcüğü kullanmayı sevmiyorum. Öte yandan, bir formdaki bir boşluğu doldurmak için de basit bir yol. Bir şey açıklamak zorunda değilim. Formun okuyucusu, ya da sorgulayan, her kimse, beni hemen “emekli” kategorisine atacak, ben de hayatım hakkında durmadan konuşacağım.

Ronni ve blogunda onunla etkileşimde olanların  birçoğu emekliliğin onlar için anlamını tartışıyorlardı –büyüme, öğrenme, birey olma, olabileceğimiz her şey olma- kulağa hoş geliyor! Bu kadar harika bulmayan bazı insanlar hariç. Yaşlılığın fiziksel sorunları var, bazılarımız için diğerlerinden çok daha zor olan, kuşkusuz parasal sorunlar ve Ronni’nin dediği gibi “yaşlı insanları dışlamak için her şeyi yapan bir kültür.” Bu kapsama, o insanları, daha önce değindiğim “emekli” kategorisine atmalarını da ekleyebilirim.

Sütunda beni neyin rahatsız ettiğini anladım: “emeklilik” sözcüğü. Sanki artık yaşama ait değilmişiz, aktif değilmişiz, artık katkıda bulunmuyormuşuz, sanki bitmişiz gibi. Bu, iletilerimde tanımladığım sanatçılar için kesinlikle doğru değil.” Birçok “emekli” için de doğru olduğundan kuşkuluyum.

Ronni’nin alıntı yaptığı o insanlardan biri,“genellikle, yalnızca gevşeyerek, keyif alarak ve emeklilik etkinlikleriyle yaşayarak kendimi tanımlamayı zor buluyorum” endişesini dile getiriyor. Yaptıklarını anlatıyor, hepsi de yararlı ve değerli gibi görünüyor hatta eğlenceli,  fakat sonra ekliyor. “Ama hala enerjimle ‘yeteri kadar’ iş yapıyor muyum diye endişe ediyorum.” Ve en sonunda soruyor : “On yıl ya da daha önce emekli olanlara sorum şu, yıllar geçtikçe emekli-tipi uğraşları içsel olarak kendinize anlatmanız kolaylaşıyor mu?”

İşte, bu bloğa başlamamın nedeni. Ben “emeklilik etkinlikleri” yapmak istemiyorum. Sanatçılar yapmak zorunda değil, yalnızca devam ediyorlar. Sanırım “emeklilikte” yapma ihtiyacında oldukları bir şeyleri olan diğer insanlar da var. Onları güdüleyen bir şey. Ben bir amaç olmadan yaşayamam. Belki hiçbir zaman iyi bir kitap yazamayacağım, bilmiyorum. Bildiğim yalnızca yazmaya devam etmek zorunda olduğum.

Kuşkusuz uzun bir tatili seven insanlar var. Onlara daha çok güç veriyor. Bu hanım kulağa onlardan biri gibi gelmiyor. Çalışmaya gereksinimi olan biri gibi geliyor.

Bu bana Ronni Bennet’in tartıştığı başka bir şeyi anımsattı: yalnızca olmanın önemini, işimiz dışında bir şeyle belirlenen bir varlık, yabancılarla sohbeti “ve ne iş yaparsınız?” sorusuyla başlattığımız Amerika’daki bir anomali bu.

Ancak bilirsiniz, “…orada tanımladığım biri, hobisi var diye hiçbir zaman işini bırakmamıştır. Onlardan hiçbiri ‘emekli’ değil.”

http://latefruit.wordpress.com/2010/04/23/why-would-anyone-want-to-retire/

“İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar. Halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.”
~ İskoçya Atasözü