Oliver SacksDün merkür  rüyası gördüm – batan ve doğan dev, parlayan civa kürecikleri. Civa 80 numaralı element ve benim rüyam Salı günü 80 yaşında olacağımın bir hatırlatıcısıydı.

Elementler ve yaş günleri atomik sayıları öğrendiğim çocukluğumdan beri benim için iç içe geçmiş ikizlerdir. 11 yaşımda “ben sodyumum”  (Element 11) derdim ve şimdi 79’umda altınım. Birkaç yıl önce, bir arkadaşıma 80.yaş günü için bir şişe cıva verdiğimde –kırılmayan ve akıtmayan özel bir şişe- bana tuhaf bir şekilde baktı ve sonra  şakayla “sağlığım için her sabah biraz alıyorum,” diye yazdığı bir mektup yolladı.

Seksen! İnanasım gelmiyor. Daha çok, hayatın yeni başlamak üzere olduğunu hissettiğimde neredeyse bittiğini algılıyorum. Annem 18 çocuğun 16. sıydı; ben dört oğlunun en genciyim ve ailenin onun tarafındaki pek çok kuzenlerinin içinde de hemen hemen en genci. Lise sınıfımlarımdaki en genç erkek öğrenciydim daima. Şimdi bildiğim hemen hemen en yaşlı kişi olsam da bu en genç olma duygusunu sürdürüyorum.

41 yaşında öleceğimi düşündüm, tek başına dağcılık yaparken kötü bir şekilde düşüp bir bacağımı kırdığım zaman. Bacağımı  ince tahtalarla yapabildiğim en iyi şekilde sardım ve  ellerimi kullanarak kendimi dağdan aşağı acemice indirmeye başladım. İzleyen uzun saatlerde yaşamımdaki hem iyi ve hem de kötü anılar aklıma geldi. Çoğu şükran türündeydi –başkalarının bana sağladıkları için şükran, bazılarını geri verebildiğim için de şükran. Kitabım“Awekenings (Uyanışlar)”  önceki yıl basılmıştı.

Neredeyse 80’imdeyim, oramda buramda hiçbiri sakatlık bırakmamış tıbbi ve cerrahi sorunlarım var, hayatta olduğum için kendimi memnun hissediyorum –“Ölü olmadığım için memnunum!” sözü  hava mükemmel olduğu zaman benden coşkuyla çıkıyor bazen. (Samuel Beckett’le harika bir bahar sabahı Paris’te yürürken, “Böyle bir gün sizi yaşadığınız için mutlu hissettirmiyor mu?” diye soran ve Beckett’in “ Ben o kadar ileri gitmezdim” diye yanıtladığı  bir arkadaşımdan duyduğum öyküye ters bir şey bu.) Pek çok şeyi deneyimledim için minnettarım –bazısı harika, bazısı korkunç- bir düzine kitap yazabildim, arkadaşlardan, meslekdaşlardan ve okuyuculardan sayısız mektuplar aldım ve Nathaniel Hawthorne’un dünyayla ilişki içinde olmak dediği şeyden keyif aldım.”

Çok fazla zaman harcadığım (hala da harcıyorum) için üzgünüm; 80 yaşımda 20 yaşımda olduğum kadar ıstırap verici bir şekilde utangaç olduğum için üzgünüm; ana dilim dışında başka bir dil konuşamadığım için üzgünüm ve yapmam gerektiği kadar çok seyahat etmediğim ve başka kültürleri deneyimlemediğim için üzgünüm.

Yaşamımı tamamlamaya çalışmam gerektiğini hissediyorum, “yaşamı tamamlama” her ne anlama geliyorsa. 90’larında ve 100’lerinde olan hastalarımdan bazıları nunc dimittis –“tam bir hayatım oldu ve şimdi gitmeye hazırım”- diyorlar. Bazıları için bu cennete gitme anlamına geliyor – daima cennettir, cehennemden çok, her ne kadar James Boswell ve Samuel Jhonson hem  cehenneme gitme konusunda vır vır etmiş ve hem de böyle inançları dikkate almamış olan David Hume’a kızmışlarsa da. Ölüm sonrası varoluşa inancım (ya da isteğim) yok, arkadaşlarımın anılarında olma ve bazı kitaplarımın ölümümden sonra insanlara hala “konuşur” olması umudundan başka.

W.H. Auden sık sık bana 80’e kadar yaşamayı ve sonra “çekip gitmeyi”düşündüğünü söylerdi (yalnızca 67’sine kadar yaşadı.) Her ne kadar ölümünden bu yana 40 yıl olmuşsa da sık sık onu, anne-babamı ve önceki hastalarımı –hepsi çoktan gitti fakat onları sevdim ve hayatımda önemliydiler- rüyamda görürüm. 80’de demans vesvesesi ve inme ortaya çıkıyor. Yaşıtlarınızın üçte biri ölü ve önemli zihinsel ya da fiziksel hasarlı çok daha fazlası da trajik ve minimal bir var oluşa tutsak. 80’de çöküş izlerinin hepsi çok görünür durumda. Reaksiyonlar biraz daha yavaş, isimler akıldan daha sık kaçıyor ve  enerji beslenmek zorunda ancak buna karşın kişi çoğu zaman kendini enerjik ve yaşam dolu hissedebiliyor, “yaşlı” hiç değil. Belki, şansım yaver giderse,  bozulmamış olarak ve sevme ve çalışmaya- Freud’un yaşamdaki en önemli iki şey olarak vurguladığı-  devam etme  özgürlüğü ayrıcalığıyla birkaç yıl daha götürebilirim.

Zamanım geldiğinde umarım emniyet kemeri içinde ölürüm, Francis Crick’in yaptığı gibi. Ona geçirdiği kolon kanserinin geri döndüğü söylendiği zaman, ilk başta hiçbir şey demedi; yalnızca bir dakika kadar uzağa baktı ve sonra düşünce zincirini özetledi. Konmuş olan tanısının baskısıyla birkaç hafta sonra “Bir başlangıçta ne varsa bir bitişte de mutlaka o vardır,” dedi. 88 yaşında öldüğünde hala en yaratıcı işiyle tam olarak meşguldü.

Babam, 94’üne kadar yaşadı, sık sık 80’lerin yaşamının en keyifli on yıllarından biri olduğunu söylerdi. O da, benim hissetmeye başladığım gibi, zihinsel yaşamında ve algısında bir küçülme değil bir aydınlanma olduğunu hissetti. İnsanın uzun bir yaşam deneyimi oluyor, yalnız kendininki değil başkalarınınki de. İnsan zaferler ve  trajediler, yükselişler ve çöküşler, devrimler ve savaşlar, büyük başarılar ve derin belirsizlikler görüyor. İnsan büyük teorilerin doğduğunu ama inatçı gerçeklerle tepe taklak olduklarını görüyor. İnsan  fanilik ve belki de güzellik konusunun daha çok bilincinde oluyor. 80’de insan daha önce olanaklı olmayan daha ileri bir görüş edinebiliyor ve canlı, yaşanmış bir tarih duygusuna sahip oluyor. Ben bir asrın ne olduğunu hayal edebiliyorum, kemiklerimde hissedebiliyorum, bunu 40 ya da 60 yaşımdayken yapamazdım. Ben yaşlılığın hiç de insanın dayanmak ve elinden gelenin en iyisini yapmak zorunda olduğu kötü bir zaman olduğunu düşünmüyorum tersine eski günlerin gergin zorunluluklarından  kurtulmuş, dilediğim her şeyi keşfetmekte serbet olduğum ve yaşam boyu duygu ve düşüncelerimi birbirine bağlamak için özgürlük ve serbestlik zamanı olduğunu düşünüyorum.

80 olmayı dört gözle bekliyorum.

Oliver Sacks N.Y.U. Tıp Okulunda nöroloji profesörü ve çok yakında çıkmış “Halusinasyonlar” kitabının yazarı

http://www.nytimes.com/2013/07/07/opinion/sunday/the-joy-of-old-age-no-kidding.html?_r=0

“Çünkü bazı şiirler bekler bazı yaşları.”
~ Behçet Necatigil