Rivers-Face

Siz ve ben “başarılı” yaşlanıp yaşlanmadığımızı nasıl anlayacağız? Özellikle de pek çok kişi başarılı yaşlanmayı pek çok yolla tanımlarken. Ne yazık ki bazı araştırmacılar başarılı yaşlanmayı 60’ın üstündeki insanlarda herhangi bir hastalık ya da düşkünlükten uzak olmak olarak tanımlıyor.  Fiziksel ve zihinsel değişimleri olan 60’ın üzerindekiler yaşlanmada başarızsızlığa uğruyorlar. Bu bakış açısına göre hepimiz kaçınılmaz olarak öleceğimize göre herkes sonunda başarısız olacak.

Popüler kültür bu yanlış fikri kaptı. Bir çok yıldır “Başarılı Yaşlanma Hareketi” bize eğer her birimiz kendimize iyi bakarsak, düşkünlüğü ve belki ölümü bile erteler ya da önleriz diyor. Onların malzemelerine baktığımda aldığım mesaj 95 yaşıma gelince Suzanne Somers’a benzemezsem başarısızlığa uğramış olacağım.

Ancak, araştırmacılar yaşlılara başarılı yaşlanmayı nasıl tanımladıklarını sorduğunda bu konuya birçok yaşlı insanın farklı baktığı açık. Yaşlılara göre başarılı yaşlanma geçmişe tutunmakla değil ama yeni bir gerçekliği kucaklamakla başlar.

91 yaşındaki babama bakan biri olarak onun durumuyla ilgili olarak benim duygularımla onun duyguları arasında kalakalmışımdır. Kendimi onun yerine koyduğumda, berbat olması gerektiğini düşünürdüm. Ama nasıl olduğunu sorduğumda, daima “iyiyim” derdi.

Ona asla tam olarak inanmazdım. Söylediklerini kabul etmeye çalışmak ve kendi erişkin varsayımlarımı bir kenara bırakmak zorunda olduğuma inanmaya başladım. Operayı hep sevdi bu nedenle onu dışarı çıkmasının “iyi” olduğu düşüncesiyle birçok yerel produksiyona götürdük. Ve hemen  eve yakın olmakla daha mutlu olduğunu öğrendik ve dolayısıyla duruma uyum sağladık ve yaşadığı yerde onunla daha çok poker oynadık.

Önyargılarımı ve önkabullerimi geride bırakmak için ne kadar sıkı çalıştımsa da babam ne yazık ki yaşamı onun açısından görebilme becerisi kazanmamdan önce öldü. O hala hayattayken öğrendiğim en büyük şey fizyolojik gelişimimin erişkin aşamasının en önemli şey olmadığı. Erişkinliğin ötesinde değişken olarak “gerotrancendance”, Dokuzuncu Aşama ve “Bireyselleşme” olarak adlandırılan bir aşama var. Bu aşama –engellenmedikçe pek çok yaşlının ulaştığı- ne yazık ki kültürümüzde en az tanınanı.

Başarılı Yaşlanma” gibi hareketler yaş aldıkça yaşlanmayacağımıza inanmamıza  koşullandırıyorlar bizi. Bu fikir –sonsuza kadar yaşasak bile fiziksel olarak yaşlanmayacağımız fikri-  “yaşlılığın ve ölümün erişkin terörü” olarak adlandırılsa daha iyi olur. Eğer korkularımızı bir yana koyar ve belli fiziksel ve zihinsel değişimlerin ötesine bakabilirsek sanırım yaşlılığın bazı harikalarını algılamaya başlayabiliriz. Başlanacak en iyi yer bunu yaşlılara sormak olurdu.

İşte size Maurice Sendak’la – Vahşi Şeyler Nerede’nin  (Where the Wild Thind are?) 83 yaşında ölen yazarı- yapılmış bir açık hava söyleşisi.

Erişkin ego erişkinliğe ve erişkin değerlere tutunmak istiyor. Bu daha çok büyümeyi asla istememekle eşit orta-yaş. Yaşlılık sınıfta kalmadı ama değişen koşulları ve yeni bir realiteyi kucaklamadıkça başarıyla giremeyeceğimiz bütünüyle yeni ve karmaşık bir gelişimsel aşama.

http://www.desperatecaregivers.com/successful-ageing-what-does-it-really-mean

“Her yaş büyüleyici olabilir, içinde yaşamanız koşuluyla.”
~ Birgitte Bardot