Karım ve ben, bu kötü düşünce kafamdayken, bir onkologun çok kalabalık muayenehanesinde oturuyorduk. Kanserlerinin tedavisi için kontrole gelmişlerdi. Ve ben, kanserin çaresi olsaydı, uygulama yapan bir düzine doktor, hemşireleri, teknisyenleri, asistanları, danışma görevlileri işsiz kalırdı, diye düşündüm. Kanserle uğraşan bir kurumun onun tedavisini geciktiriyor olması mümkün olabilir mi?

Kafası komplolora yatkın biri değilim, ancak raportörlük ve yazarlık kariyerim boyunca kanserle mücadele işinde ilk kez karamsarım ve para konusuyla yüzyüze geldim.

Göğüs kanserine tedavi ve çare bulmak için yapılan araştırmalara, pek çok kadını öldüren bu kanser gibi pek çok erkeği de öldüren, prostat kanseri araştırmalarından iki kat fazla para sağlanıyor. Akciğer kanseri, en büyük öldürücü, ona daha da az. Neden?

Bezelerin savaşı, diyorum ben buna. Göğüs kanseri lobisi prostat kanseri lobisinden daha güçlü ve daha çekici. Akciğer kanserinden kurtulanlar bir lobi oluşturmak için çok azlar ve ayrıca birçok akciğer kanseri için de kurbanları suçlanıyor, sigara içmeselerdi.

Bir başka olay da şu: Bir gazetecilik seminerine danışmanlık yaparken öğrencilerimden biri Amerikan Kanser Topluluğunun bir Kuzey Carolina bölümünün tütün endüstrisine ve onun büyük bir şirketine karşı yer almayı reddettiğini öğrendi, çünkü onlar yerel ekonominin başlıca geçim kaynağıydı ve bölüme katkıda bulunmuşlardı.

Amerikan Kanser Topluluğu, ülkenin en zengin gönüllü kurumlarından biri, kanseri önlemeden çok tedaviye önem verdiği ve bir çok kanserden de çevre ve kimyasallar sorumlu olduğu için eleştiriliyor. Ancak bu durum bir soru bgetiriyor, neden bir kanser, nedeni bilineni bile, yok edilemiyor, çaresi bulunamıyor?

Beş yıl önce bir kanserden kurtulmuş biri olarak, şimdi midemde bir başkasıyla daimi bir refakatçiymiş gibi uğraşıyorum. Ve hiçbir şeyin pek de değişmediğini görüyorum. Bilim yazarı Curtis Brainard’ın Columbia Journalism Review’da yazdığı gibi,

“Tıpta bir mecaz var, doktorların kanserle mücadelede yalnızca üç yolu var- kesme (cerrahi), yakma (radyasyon) ve zehirleme (kemoterapi).”

Keşfettiğimiz gibi cerrahi tekniklerinin gelişmiş olduğu doğru ama her yerde değil; çoğu şey cerraha bağlı. Radyasyonun kendi sınırları var (ben artık aday değilim tam doz radyasyonumu aldım ve doktorlar benim sevinmemi istemiyorlar). Ve kemo, sonuç olarak beni değil, kanseri öldüreceğini umduğumuz bir zehir.

O zaman, bir anlamda, 21. yüzyılda ilkel bir ilaçla tedavi ediliyormuşum gibi hissediyorum.

Yani, eğitimli bir raportör olarak –kanserli ya da kansersiz- A.B.D., aya adam gönderdikten 40 yıl sonra, başkan Nixon “kansere savaş” çağrısı yaptıktan 39 yıl sonra ve bu savaşa 200 milyar dolar harcandıktan sonra, çarenin hala neden bizden kaçtığını merak ediyorum.

Hükümetin ve özel kaynakların harcamaları, öldüren ancak iyileştirmeyen dipsiz, anlamsız savaşlara harcananın yanında azıcık. Gerçekten, bir çok durumda ve birçok yerde kanser en fazla öldüren katil, dünya ölçeğinde yıllık 7.4 milyon ölümden sorumlu. Ve A.B.D. deki 500.000 den.

Kanserin büyümesini durdurmada tedavilerin başarılı olduğu kesin. Eskiden lösemili çocukların yüzde 80’ini ölürdü; şimdi yüzde 80’i kurtuluyor. Aynı şekilde, testis kanserlerinin yüzde 95’i ölümcüldü; şimdi aynı oranda insan kurtuluyor. Genelde, tüm kanserler için son beş yılın kurtulanlar oranı yüzde 65, 40 yıl önceki yüzde 50’ye göre.

Bu önemli bir ilerleme, ama bir sıçrama sayılmaz (her yıl için yalnızca yüzde bir). Daha önemlisi tedaviler kanseri yakaladı ama hala bir çare iddiasında bulunamıyor. Beş yıldır bir kanserden iyileştim ama kurtulmadım. İyileşme ve geriletme iddiasında bulunabiliriz ama asla tam bir tedavi değil. Çocukken lösemiden kurtulmuş bir kadın biliyorum, ancak hala yıllık check- uplar yaptırıyor bazı başıboş kanser hücreleri sıkıntı yaratmasın diye.

Nasıl olur da tedavisi olmaz? Christopher Wanjek, geçen yıl LiveScience’da yazarak açıkladı:

“Tedavisi olmamasının nedenlerinin bir kısmı anlamsal. Asla tek bir kanser tedavisi olmayacak çünkü kanser anormal hücre büyümesiyle nitelenen yüzden fazla farklı hastalık içeren bir hastalık ailesini kasteder. Bu hastalıklar birçok nedenden ortaya çıkabilir, radyasyon, kimyasallar ya da hatta virüsler gibi.”

Ancak, bilinene karşın, örneğin, sigara kansere yol açar, henüz nasıl olduğunu bilmiyoruz. Ve nedenini bilsek bile, tedavi edebiliriz fakat kurutamayız. “Başarının çoğu,” diyor Wanjek, “mucize çarelerden değil ancak pap smearler ve kolonoskopiler gibi basit tarama işlemlerinden dolayı.”

Fakat her zaman işe yaramıyorlar (benim kanserim ilk seferinde atlanmıştı) ve en iyi olarak kanserleri erken aşamalarda buluyorlar, çıkarılabildikleri, zehirlenebildikleri ama tedavi edilemedikleri.

Uzmanlara göre, kanserin gizemini çözmeye doğru giden ümit verici yollar var: kök hücre araştırmaları, genetik araştırmalar ve hatta tedavi ve önleme için aşılamalar. Pittsburgh Post Gazette’de yazan Mark Roth, kanser tedavisi kadar önlenmesi için kullanılacak ticari ilaçların pek uzakta olmayabileceğini rapor etti.

Bir virusun yol açabildiği boyun kanserini önlemede bir iğnenin, Gardasil, kullanıldığını da aktardı. Çok yakında FDA’nın iğneyi olumlayacağı bekleniyor. Immunoterapi, yayılan prostat kanserini tedavi etmek için.

Ve Roth kanser aşılarının daha geniş kullanımın eşiğinde olduğunu söyleyen araştırmacılardan da alıntı yapıyor. Columbia Journalism Review’dan Brainard, Roth’un iyimserliğini saçma olarak görüyor, kısmen bu Roth’un bir bilim yazarı olmayışından, ancak Brainhard aşı dahil, bir çareye doğru olasılı gelişmeler üzerine az bir rapor verdi.

Kanserle uğraştığım beş yıl boyunca okuduğum yayınlar ve konuştuğum doktorlar bana şunu söyledi:

Washington dolaylarındaki Ulusal Kanser Enstitüsü için önemli ödeneğin varlığına karşın kanser için bir çare bulmak ya da hatta bir çare ya da çareler olasılığı var mı öğrenmek için merkezi bir çaba koordinasyonu yok.

Aya ayak basma, sekiz yılda başarma, Manhattan Projesi(atom bombasının geliştirilmesi) , on yıldan daha kısa sürede başarılı olma, A.B.D.de malaryanın silinmesi, tüberküloz ve çocuk felcine çare bulunması hep 20. yüzyıldaki Amerikan başarıları. En tehlikeli öldürücü, kanser, için odaklanmış böyle bir çaba görmüyorum.

Bu konuda bir çıkarım olduğunu söyleyebilirsiniz belki ama bu yanlış olur. Yarın birisi sihirli bir ilaçla gelmedikçe sürekli refakatçımla yaşamak, kemoterapimi almak ve umut etmek zorunda kalacağım. Ancak, etrafımızda çok fazla insan, bazılarını da tanıyorsunuz, bu hastalıktan rahatsız ve ölüyor.

Ben Salk’tan (çocuk felci aşısını bulan) öncesi ve sonrasının ne demek olduğunu hatırlıyorum. Çocuklarımın da hastalık korkusu kalktığında bu deneyimi duyumsamalarını isterim.

Saul Friedman, Pulitzer ödüllü gazeteci

http://www.timegoesby.net/weblog/2010/04/reflections-my-companion-cancer.html

“Her yaş büyüleyici olabilir, içinde yaşamanız koşuluyla.”
~ Birgitte Bardot