Ben ve Arkadaşım Kanser Nedeniyle Değiştik

Hayatımın çoğunu sanat için bir yeteneğimin olmasını özleyerek geçirdim. Bir duvar kağıdı  seçmek için bile kendimi nitelikli hissetmedim.

Kanser olmam her şeyi değiştirdi. 40’larımda, iki çocuklu, stres ve korkudan kaçmayı bile imkansız  bulan, kötü bir kanser tanısı konmuş bir yazardım. Kendi seramiklerinizi boyadığınız o küçük stüdyoların birinde  yalnızca bir ders almam beni şaşırttı ve bağımlısı oldum.

Sanat beni yalnızca kanserden uzaklaştırmadı daha önce hiç bir zaman bulunmadığım bir yere de koydu: Akıştaydım, öylesine kaptırmıştım ki zaman kavramını kaybettim. Yarattıkça daha çok yapmayı istedim. Sanki beynimdeki bir kapının kilidi açıldı ve ansızın daha önce hiçbir şey olmayan bir yerden yaratıcılık fışkırdı.

Onbeş yıl sonrasında, diğer insanlara nasıl mozaik yapıldığını anlatıyorum ve kendi stüdyom var. Bu değişimin nedeniyle ilgili ironik bir teori kızımdan geliyor, o,  kanserden önce artistik bir yeteneğimin olmadığını biliyor, kemoterapinin DNA’mı değiştirdiğine inanıyor.

Ben kanserin bir hediye olduğunu söyleyen insanlardan biri değilim.  Ancak, bu özel armağanın kanser olmamla geldiğini söyleyebilirim.

Ve aynı şey kolejden bir arkadaşıma da oldu. Roz Milstein Meyer bütün yaşamını psikolog/terapist, toplum aktivisti ve yardımsever olarak geçirmişti, bir gecede IV. aşama hayli agresif bir melanom tanısıyla hayatı alt üst olana kadar. Hayatta kalması, bir sanatçı olarak ortaya çıkışı gibi kendi başına kayda değer bir olaydır. Roz’un tanımladığı gibi;

Kendimi hiçbir zaman gerçekten bir sanatçı olarak düşünmedim çevremde gördüklerime daima yakın bir dikkat gösterdimse de.

Kanser deneyimimle gizemli bir şekilde gelen şeylerden biri dünyayı yeni gözlerle görmemdir. Marcel Proust’un söylediği gibi “Gerçek keşif yolculuğu yalnızca yeni manzaralar aramak değil, yeni gözlere sahip olmaktır.” İlçinç bir şekilde benim “yeni gözlerim” diğerlerinin genellikle atladığı görsel deneyimleri yakalıyor.

Kanser tanısı konduktan, zorlu tedavilerle geçen birçok aydan ve haftalar boyu hastanede yattıktan bir yıl sonra, eşim bana bir  fotoğraf makinası verdi. Fransa’ya yolculuk yapıyorduk ve onu denemek için bu bir şanstı.

O gezide ve sonrakilerde dışarı çıkıp manzara resimleri çekmeye bayıldım. Dinginliğe doğru çekildim. Sudaki yansımalara. Yüzeydeki ışık ve rüzgar oyunlarına. Yakalamanın  zor olduğu soyut, karmaşık imajlara. Hayal gücümün yakaladığı gizemli, davetkar imajlara. Ve boş ve sessiz yerlere doğru çekildim. Zaman bir an gibi geçti. Ne kadar hızlı olduğunu anlayamadım.

Kendimi tamamen resim çektirmeye kaptırmıştım. Bütün unsurların özel olarak asla tekrarlanmayacak şekilde sıralandığı, benzersiz, uçup giden anları yakalamaya çalışarak.  Bir ışık yönelimi, renk yoğunluğu, yapı karmaşıklığı, çizgi zarafeti ya da dinginlik anı beni çağırırdı. Belki de zamanı durdurmaya çalışıyordum. Zamanı yakalamaya. Bilmiyorum. Resimleri çekerken kesinlikle zaman değişiyordu. Tamamen anın içindeydim.

Ve ne kadar bakarsam o kadar görüyordum. Sonsuz bir kendini yenileme çevrimiydi. Ve beni neşeyle dolduruyordu.

Bugün, onun seçkin resimleri galerilerde ve showlarda sergileniyor. Roz’un yeni büyükanne olduğu bir zamanda tamamen yeni bir kariyer.

Yaşlanmaya ve tersliklere teşekkür, sanatı keşfedenler yalnızca Roz, ben ve Grandma Moses değiliz. Her yaşta kadın el sanatlarını iş alanına çeviriyor; yakın zamanda kalp sorunu olan bir kadının 90’larında resme başladığını okudum. Onların hepsi “akış” deneyimliyor, sanatın günlük yaşamın streslerinden hoşa giden bir kaçış sağladığını da söylemeye gerek yok.

İsterseniz buna yeniden oluşum deyin, isterseniz bize gelişen kişiler deyin;  ben kendimi kazara sanatçı olarak adlandırıyorum – gerçek şu ki içimizdeki yaratıcılığı keşfetmek bir ödüldür. Ayrıca inandım ki yaşlanma ve terslikler içimizde daha önce orada olmayan bir şeyleri bulmamız için bize katalizör olarak yardımcı oluyor. Bütün yapmamız gereken, Roz söylüyor, “yeni gözlerimizle” bakmak için vizyon sahibi olmaktır.

http://www.thirdage.com/attitude/how-cancer-changed-our-lives

“Gençlik doğanın hediyesidir. Yaşlanmak ise sanat eseri.”
~ Walter Wincher