Nora Ephron’un yeni kitabı “I feel bad about my neck” (Boynum yüzünden kendimi kötü hissediyorum), henüz yeni bitirdim ve bu ünlü yazarın aslında alter egom olduğunu anlamam beni şaşırttı. Eğer bu blogu okuyorsanız boynumla ilgili endişemin kaşlarımı kaybetmemle ilgili birinci endişemden sonra hemen ikinci sırada geldiğini bilirsiniz. Kitap 50’yi aşmış kadınların karşı karşıya kaldığı kayıpları…..dik göğüsler, kaşlar ve hepsinden de kötüsü sevgili arkadaşların kaybını konu ediyor.

Nora Ephron kadınların yaşlanmayla ilgili çok kişisel endişelerine – yakında gelecek olan kayıplar üzerine hepimizin paylaştığı korku ve dehşeti vurgulayana kadar, yalnızca  bize ait olduğunu sandığımız endişelere, hitap ediyor.

Ephron, dürüstçe yaşlanmanın rezalet olduğunu söylüyor. Bunu öylesine mizahi bir şekilde söylüyor ki, kalan yıllarını 23 kedisi ve eski Jim Croce albümleriyle bir apartman dairesine kapanmış bir şekilde geçirmediğini biliyoruz. Hayatı, mutlu ve binlerce okuyucusuna mutluluk vererek üretken bir şekilde yaşıyor.

Yaşlılığa saldırmanın antiboomer’lık olduğu şeklinde beynimiz yıkandı. “Yaşımı seviyorum çünkü yirmimde olduğumdan daha akıllı ve daha güvenliyim”türünden sözler söylememizin doğru olduğu sanılıyor. Ephron’a katılıyorum –yirmi yaşında olmayı tercih ederdim.

Fakat eğer o, hayatı dolu dolu yaşamaya devam ederken yaşlanma sürecinden nefret ettiğini itiraf ediyorsa, bizim hepimizin buna yeni bir mantrayla katılmamız gerek, “Yaşlanmaktan nefret ediyorum, fakat kahretsin, onu sevmek için BİRŞEY bulacağım.”

——————————-

www.wellpast50blogs.com

 

“Pek az insan yaşlanmasını bilir.”
~ La Rochefoucauld