Birçok insan torunlarının fotoğraflarını iletiyor, onlar ve büyükanne/büyükbabalık hakkında tatlı, harika hikayeler anlatıyor.

Ben bunu yapamam. Çocuklarım olmadı, yıllar boyunca tazelediğim bir tercih bu.

1958’de liseden mezun olduğumda, sınıfımdaki birçok kadın (kızlar, aslında) hemen evlendi, bazıları birkaç hafta içinde, son yılımız boyunca planladıkları düğünlerde. İki ya da üçü zaten hamileydi, kalanı da anne olmayı daha fazla bekleyemezdi, genelde bizden beklendiği gibi.

Her ne kadar 20. yüzyılın ortasında Amerika’da az sayıda kadın üniversiteye gidiyorsa da ve 17 ve 18’inde evlenmek yaygınsa da okulun ve evin sınırlamalarından aynı şekilde sınırlayıcı bulduğum banliyö kültürü de bana göre değildi.

Kendi başıma yaşamak, etrafımdaki dünyayı keşfetmek, yeni insanlarla tanışmak, uzak yerlere seyahat etmek, dansa gitmek ve bütün gece şarap içip, politika konuşmak. Daha sonra ne tür bir insan olacağımı bilmek istiyordum ve kemiklerimde hissediyordum ki eğer ev işleri yapıp bez değiştirseydim bunları asla yapamazdım. Bunu sonra yaparım, dedim kendime, çok sonra.

Çok gençken evlilik yolunu seçenleri bir aşağılama değil bu; yalnızca bana bir şey söylemiyordu ve bebek yetiştirmek için yeterince büyümüş değildim.

Altı ya da yedi yıl sonra evlendim, hayatımın büyük yanlışlarından biriydi. Bir yıl geçmeden bunu götüremeyeceğimiz ortaya çıktı ve her ne kadar altı yıl asıldıysam ve ümit ettiysem de çocuk yapmayacağımdan emindim.

Kötü evlilik, ama 31 yaşında iyi bir seçimdi, kendimi kocasız, evsiz ve işsiz buldum.

Doğruydu ve sonraki pek çok yılda müthiş bir kariyer yarattım ve bazı olağanüstü ilginç ve başarılı erkeklerle çıktım ve hiçbiriyle evlenmedim.

1970’lerin sonunda pek çok arkadaşım evlenmiş, evli insanların dünyasına gitmiş, bebekleri olmuş ve onlarla artık paylaşacak çok az şeyim kalmıştı. Bebek bezleri ya da bebek arabalarının çeşitli markaları – o arkadaşları ziyaret ettiğimde kibarca katlanmaya çalışma mücadelesi verdiğim konuşmalar- konusunun görece erdemlerine aldırmadığımı (o zaman da aldırmadım) yeterince anlatamam size.

Normal değilse eğer bu olasılıkla genetik bir başarısızlık.

Fakat hızla 40’a, gebe kalma olasılığının bitme tarihi, yaklaşıyordum ve çok geç kalmadan önce anneliği ciddi bir şekilde düşünme zamanı gibi geldi bana. Dolayısıyla sonraki birkaç yılı bu soruyu düşünerek geçirdim.

Şu açık ki, ben annelik isteği duyan bir kadın değildim. Öte yandan, tam bir sorumluluk sahibiyim ve eğer bir ya da iki çocuk yoluma çıksaydı kendimi bu işe atardım. -Çocuk bezleri, soccer oyunları (ugh) ve hepsi- evet, çünkü, yapmamak mümkün mü? Bebeğe beşikten erişkinliğe kadar yapabileceğiniz en başarılı şekilde rehberlik etmekten başka seçenek yok.

Çocuklar hakkında bu meraka, düşüncelere sahip olduğum ve gazeteciliği yapıyor olduğum sırada yirmi yıldan uzun bir zamandır kendi başımaydım. O tür bir yaşamı ve anne-babaların tarif ettiği kendi çocuklarına karşı duyduğun, diğer sevgi türlerinden farklı olan o büyük sevgiyi merak ediyordum.

Ve arkadaşların anlamsız sözlerden kısa bir zamanda tam cümleler kurmaya doğru giden çocuklarına bakarken kesinlikle hayranlık duyuyordum. Eğer kendi çocuğunuzsa duyduğuz heyecan muhteşem olmalıydı.

Diğer bir düşünce de ufukta potansiyel bir kocanın olmamasıydı. Bir bebeği taşımaya, onu kendi başıma büyütmeye istekli miydim, annelik bence yeterince önemli miydi? Ve eğer öyleyse, anne olmalı mıydım? Bunu yapmak iyi ve doğru muydu? Ayrılma ya da ölüm gibi sonradan oluşabilecek durumlardan değil de sırf zamanı diye bir çocuk için daha başından yarım bir aileye karar vermek?

Bu kısım kolay mıydı, hayır. Tam zamanlı bir işi sınırlandırmayı, acayip saatleri, evde hafta sonu işini babasız bir çocuğun gereksinimleriyle uğraşırken hayal edemiyordum. Ve ben dışarıdayken bakıcının çocuğun ilk kelimesini söylediğini, ilk adımını attığını söylemesiden dolayı yaşayacağım hayal kırıklığını istemiyordum.

(Anneliğin bu iki kilometre taşından fazlası olduğunu biliyorum, ama o zaman aklımda olan bunlardı.)

Kuşkusuz, ayrıca yaşlandığım zaman çocuğum olmadığı için üzülüp, pişman olacağım konusundaki düşüncelerden de kaçamıyordum. Bildiğim bir yol yoktu.

Dolayısıyla, birkaç yıl içinde hayatımda evlenmek isteyecek bir adam belirirse ve çocuk isterse bunu yapmaya karar verdim. Ama kendi başıma değil.

Zaman geçti, adam gerçekleşmedi ve şimdi 30 yıl sonra bir anne, dolayısıyla da büyük anne değilim.

Pişmanlık duyuyor muyum şimdi? Yalnızca, insanlık için çok yaygın olan bir deneyimi kaçırdığım anlamda. Aynı şekilde, genç evlenmiş olup, 50 ya da daha fazla yılı aynı kişiyle paylaşmış olmak konusunda da meraklıyım -şimdiki yaşamımdan ne kadar farklı ve bir kişiyle bu kadar uzun, bu kadar yakın yaşamış olmak ne şaşırtıcı bir ilişki.

Ancak ben, ayda yürümeyi, Kathleen Battle gibi şarkı söyleyebilmeyi ya da Fred Astaire’le dans edebilmeyi de isterdim. White House’da çalışmayı, orayı içerden tanımayı isterdim. Anneme ve babama çok daha fazla soru sorabilmiş olmayı isterdim. Bir o kadar da daha zeki olmayı, az anlayabildiğim pek çok şeyi daha çok anlayabilmeyi isterdim.

Bunların bazıları olanaksız, diğerleri de bir seçim ve hiç birinden pişman değilim. Ne de çocuklarımın, torunlarımın olmamasından ve sanrım tam da bana uygun bir yaşam oldu. Ancak, o zaman, nereden bunu bilebilirdim?

Eminim, büyük anne-babalar neler kaçırdığımı bana söyleyebilirler, ancak yaşamımda bir boşluk hissetmiyorum. Genelde, sonuç oldukça iyi oldu. 70’inci yaş günüme yaklaştıkça kendim ve yaşamımla ilgili olarak rahatım ve çocuksuz diğer kimselerin pişmanlıkları var mı, yok mu, merak ediyorum.

Ronni Bennet

http://www.timegoesby.net/weblog/2011/02/having-no-children-regrets.html

“Neşe ve kahkaha olduktan sonra varsın kırışıklıklar gelsin.”
~ Schakespeare