Martin Bayne destekli yaşamı kendini canlı hissetme yeri olarak görüyor.

Martin Bayne destekli yaşamı kendini canlı hissetme yeri olarak görüyor.

Bazen Martin bir fısıltıdan biraz daha yüksek konuşuyor, ileri Parkinson hastalığı olan pek çok insan gibi. Ancak sesi bir mesaj taşıyor.

Pek çok insan onu A.B.D. de destekli hayat yaşayan insanların en önemli savunucusu olarak görüyor. “Marty Amerika’da yaşam, yaşlanma ve ölme konusundaki gerçekleri anlatıyor,” diyor Joy Loverde, hasta bakım uzmanı ve “Tam Yaşlı-Bakımı Planlamacısı” adlı kitabın yazarı.

Dr. William Thomas, geriatrist ve huzur evi reformcusu, bir e-mailinde yazıyor: “O pek az kişinin yapabildiğini yapabilme yeteneğiyle uzun-dönem bakımdaki yaşam üzerine anlatıyor.”

Mr. Bayne  başlangıç aşamasındaki Parkinson hastalığı çıkmadan 18 yıl önce Amerika’daki en büyük uzun vadeli sigorta simsarcılığını ve çok tanınmış mrltc.com web sitesini çalıştırıyordu.  Ciddi olarak engelli olduktan sonra 2002 yılında New York dışındaki bir destekli yaşam merkezine taşındı. Üç yıl önce de kuzeydoğu Pennsylvania’da kendi odasının olduğu ve her gün birkaç saat yardım aldığı başka bir merkeze gitti.

Mr. Bayne destekli  yaşam konusunda açtığı blogu atthevoiceofagingboomers.com da ve diğer yayınlar için buradan yazı yazmaya başladı. Misyonunun “kendi başlarına konuşamayanlar ve seslerinin olmadığını hissettikleri noktaya gelenler adına konuşmak” olduğunu söylüyor.

Bir söyleşide, ona destekli yaşamdaki yaşlı erişkinlerin duygusal deneyimleri ve bu tip uzun dönemli bakımda hangi değişiklikleri görmek istediği konusunda sorular sordum.

Soru. Şimdiki düzeninizde mutlusunuz?

Cevap. Buradaki insanlar bana ve ben onlara tapıyorum. Mükemmel mi? Hayır. Hiç bir şey mükemmel değil. Ama kahretsin yakın.

Soru. İlk gittiğiniz yerde durum bu değildi.

Yanıt. Oradaki deneyimim korkunçtu. “Oh, Tanrım, ben ne yaptım,” duygusu verdi bana. Kendimi evde gibi hissedemediğim bir yere geldim, şimdi.” Bir karabasandaymışım gibi hissettim. Ne yapacağımı bilemedim. La Brea Katran Çukurunda gittikçe dibe, dibe battım ve sonunda altına kaydım. Ruhsal bir kırılma yaşadım.

Soru. Oh, hayır.

Yanıt. Parkinson hastalığı için bana verilen ilaçların yan etkileri, halüsinasyonlar gibi, olduğu biliniyor. Ne kadarına ilaçlar yol açtı, ne kadarına genlerim, bütün bunlar büyük bir soru işareti. Bütün bildiğim, bir batak çukurundayım ve altına doğru gidiyorum, gibi hissettim.

Soru. Şimdi yaşam koşullarınızın daha iyi olduğunu biliyorum. Sağlığınız nasıl?

Yanıt. Bilinçli olduğum zamanın yüzde 80’inde ağrılarla yaşıyorum. Sahip olduğum şeylere –Parkinson, kalp yetmezliği- ek olarak ailemin kötü bir osteoartrit ve romatoid artrid geçmişi var. Ama bu ağrı bir parça kek. Şeytanın en kötüsü de duygusal ağrı.

Soru. Anlatın onu bana.

Yanıt. Bu her şey iyi, her şey düzelecek sözünü israf ederdim. Ama derinde iyi değil. Bu depresyon ve endişe korkulu rüyası bir suçlu gibi beni her gün ele geçiriyor. Ve yalnızca beni değil –etrafımdaki herkesi ve kimse ne kadar ağrı içinde olduğuyla ilgili olarak konuşmuyor. Kendilerini ne kadar yalnız hissettikleriyle. Etraflarındaki dünyaca ne kadar çok unutulmuşluklarıyla.

Soru.  Ne yapılabilir.

Yanıt. Bazen birinin omzundaki bir el bile hepsini götürür. Bazen birinin yemek odasında yere düşürdüğü bir çatalı almak. İnsanları daha rahat ettirmeye çalışmak. Dünyadaki en basit şeyler benim artan zaferler dediğim şeye yol açabilir. Hayatımda çabalayacağım şey bu.

Yapabildiğim her yerde gizlice dokunmalar yaparım. Bunlara gizlilik atakları diyorum. Yalnızca gider ve birinin eline ya da başka bir yerine dokunurum. En çok erkekler bunun ihtiyacında. Erkeklere hiç dokunulmaz, en azından hırs buzulları üstünde yaşayan bu küçük kalpli insanların kültüründe. Onlara dokunduğunuzda, büyülü bir bağlantı oluşur.

Burada zihin sağlığı profesyonellerine umutsuzca, umutsuzca ihtiyaç var. İnsanlar toplum içinde yaşadıkları halde, kendi başlarına kalıyorlar. Bazı insanlar burada sabahtan akşama kadar oturup TV izliyorlar. Ve her yer benim ortam umutsuzluğu dediğim şey.

Soru. Ziyaretçilerden ne haber –yardımcı oluyorlar mı?

Yanıt. İyi insanlara tanık oldum, akşam yemeğini beraber yemekten hoşlanacağınız insanlara  –ön kapıdan girdiklerinde, neye baktıkları konusunda bir fikirleri yok. Başka bir dünyadalar. Ve biz de öyle –başka bir dünyadayız. Ve olan şu: insanlar küçük konuşmalar yapıyor. “Merhaba, nasılsınız? Hemşireleri mi takip ediyorsunuz bugün? diyorlar. “Hey, duydum ki ölüyormuşsun, doğru mu bu? Yaşamının bu aşamasında sana yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” demek yerine

Soru. Siz  yönetseydiniz ne yapardınız?

Yanıt. Her şeyden önce burada kalması olası biri ziyarete geldiğinde onu buranın on sakiniyle oturturdum. “Ve sorardım neye tutkunsunuz? Sizi motive eden nedir? Hayattaki misyonunuz nedir?” Eğer bu sorulara bir yanıtınız yoksa sizi kabul etmeyiz. Çünkü burada canlı bir topluluk istiyoruz.

Her yeni gelen için bir hoş geldin komitesi olurdu. İlk kez olarak geldiğinizde size etrafı gösterirdik ve kraliyet ailesindenmişsiniz gibi davranırdık. Sizi önemsediğimizi gösterirdik.

Bir kez burada olduğunuzda bir işinizolurdu. Görünüşte ne kadar önemsiz olduğu önemli değil, her gün sorumluluklarınız olurdu. Ve vurgu sizin üstünüzde değil topluluğun üstünde olurdu.

Her tek haftada yaşıtlarımızla  bir araya gelirdik. İnsanların önemli olduğunu düşündüğü her konuda tartışmak için toplanırdık. Bir lider olmazdı. Yalnızca bir arada oturur, bazen ağlar ve bazen gülerdik. “Bana dokunmak, sana dokunmak” dediğim bir şey var. Dans eder, ellerimizi önümüzdeki kişinin omuzlarına koyardık. Ve diğer şeyler. Mümkün olan her gün egzersizden sonra –kesin bir şart, çünkü egzersiz yaşamınızı olabildiği en iyisi yapmada ne kadar ciddi olduğunuzu gösteren bir belirtidir, onu yapardık.

Herkes etkinlik içinde olurdu. Çünkü bu yaşamda bir amaca sahip olduğunuz ve biraz hırslı olduğunuz ruh durumunda tutardı sizi, ki bunlar bence ölüm zamanı gelene dek herkeste olmalı. İçine kapanık olanlara telefon etmek için bir grup oluşturma gibi. Ya da engelli çocuklara kitap okuma gönüllüsü olma gibi. Entelektüel olarak hareket edebilmek ve diğer insanlara yardımcı olabilmek için milyonlarca yol var.

Bingo değil. Pinochle değil. Ölümü beklerken zaman geçirilecek etkinlikler değil. Sizin meşgul, üretken, mutlu olmanızı istiyoruz. İnsanların “Canlıyım,”duygusunu hissetmelerini istiyoruz.

Soru. Çaresizlikten ne haber?

Yanıt. Hala biraz olacak. Daha önce, benim gibi inanılmaz hayatlar yaşamış insanlar olacak. Böyle bir insan gözlerinin önünde sürekli ölen, bunayan insanların varlığında başını suyun üstünde tutmaya çalışırken bulursa kendisini umutsuzluğa yatkın olur. Bazen bu çok artıyor, çöküyorsunuz. Ama sonra meşgul oluyorsunuz. Benim yaptığım gibi bilgisayarımın başına geçip yazdığımda.

Soru. Orada, dışarıda herhangi umutlu bir belirti görüyor musunuz?

Yanıt. Kesinlikle. The Green House Project,  Eden Alternative  ve Masterpiece Living  bakım veren insanlığın birleşmesinin örnekleridir.

İşlerin gerçekten değiştiğinin iyi bir litmus testi çoğu koyu renkli kadın olan deli gibi çalışarak hizmet verenlere ödenen düşük ücretleri durdurmak olacak. O zaman bir değişimin olduğunu bileceğiz. Bu işlerdeki çalışanlara insan gibi, bize yapılmasını istediğimiz gibi, davranıldığının kesinleşmesi. Bu olmadan hiçbir yere varamayız.

Çeviren: Prof. Dr. Engin Ünay

http://newoldage.blogs.nytimes.com/2013/03/20/how-to-live-in-assisted-living/

 

 

 

 

 

 

 

 

“İnsanlardaki gerçek güzelliği ancak onlar yaşlanınca algılayabilirsiniz.”
~ Anouk Aimee