BÜYÜME SANATI, SONUNDA KENDİNİZ OLABİLMENİZ İÇİN BASİT YOLLAR* (3)

2. Bölüm Burada

Bir Çin atasözü “uzun bir ömür için dua eden fakat yaşlılıktan korkan aptallarız” diyor. Yaşlanmanın doğanın en hoş takaslarından biri olduğunu ve bir yaşlılık dokunuşunun bu büyülü gezegende uzun süre kalmak için küçük bir bedel olduğunu kabul edemiyoruz.

Bu biyolojik ertelemeden zevk almak yerine ince bir siluetin, dolgun dudakların ve yarı yaşımızdakilerin kemikli dizlerinin derdinde olmamız, gerçekten de erken bir zihinsel düşüş belirtisi göstermek olamaz mı?

Yaşlandıkça görünüşümüzle ilgili olarak giderek daha mutsuz olacağımıza, biraz daha yaşlı görünmenin olgunlaşmamış görünmekten daha çekici olduğu fikrini kucaklamaya çalışmalı değil miyiz?

Önce, yaşlı gözlerin güzelliğinin değerini bilmeyi öğrenelim – ince yaşanmışlık çizgilerinin yumuşak organzası üzerinde ne kadar da parlaklar.

Sonra, görmüş geçirmiş erişkinlerin yüksek yanak kemiklerini fark edelim ve artık bebek tombulluğunun altında gömülü olmayan yakışıklı özelliklerine imrenelim.

Gizemli bir şekilde duran -ve yavan bir gülüş için ayrılmaları pek de olası olmayan- akıllı dudakların kıvrımına hayran kalmayı unutmayalım.

Orta yaşlı bir yüzün karakterini ve akıllılığını büyük ölçüde arttıran incelikle yontulmuş çizgileri olağanüstü bulalım.

İyi deneme, ama bir ilerleme yok. Yaş ayırımcılığı fikrinden kurtulamayız ve kırışıklıkların ve sarkıklıkların bize sofistike görüntü veren çekici değerler olduğuna kendimizi inandıramayız. Tersine, elde hesap makinası sayıları ezmeye hazır bir şekilde aynalarımıza yaklaşırız. Görsel verileri bir hesap uzmanı kafasıyla analiz ederiz. Hala beş yıl genç görünüyor muyum? Otuz gösterebilir miyim? Beş kilo vermek, yüzümden altı yılı siler mi? Sizi uyarırım, bu basit bir aritmetik değildir. İnsanların kendilerine olan aşkına önem vermeliyiz ve bulgularımızı vücut tipi, gelir kademesi, zip kod ve saç dokusuna göre ayarlamalıyız.

Aynadaki yansımamızı, kaçınılmaz fiziksel değişiklikleri takip etmek için değil de daha çok kendi zamanlama sezgimizi doğrulamak için izlemeliyiz. Kronolojik yaş iç gerçekliği yansıtmaz. Genelde bir kız, on üçüncü yaşını kutlamadan önce, kafasında on yedidir. On sekiz olunca da on altısında olduğunu sanan bir barmen kimlik sorduğunda hakarete uğramış hisseder.

Sonra, yirmibeş yaşında fikrini değiştirir ve görünüşüne yıllar ekleme çabasını durdurur. Gelecek bir kaç on yılda yaşından genç hisseder ve görünür. Otuz birinci yaş gününde yirmi dörtten bir gün yaşlı görünmez. Kırk beşte, otuz yedisinde hisseder –gelecekteki bir çok yılda da zihin durumunu yansıtacak olan bir tavır.

Altmışında kerhen elliye gelmiş olabilir. Sonra, altmış beşte, tam bir geri dönüş yapacak ve yeni bayan arkadaşlarına hayat dolu bir yetmiş beşlik olduğunu söyleyecektir. Bir on yıl sonra şık bir doksanlık gibi görünerek nasıl bu kadar çabuk yaşlandığını merak edecektir.

Erkeklerin yaşlarını anlamak çok daha kolaydır. Arkadaşlarının genç görünümü nedeniyle iltifat ettiklerinin dakikasında görünümünün artık eskisi gibi olmadığından emin olabilir. Fakat yaşlı insanların kendisinden on beş yıl daha yaşlı olduğunu hissettiği sürece hiç bir zaman yaşlı olmayacaktır.

Einstein’a bu durum için teşekkür etmeliyiz. Zaman, ölçme şeklimize göre görecelidir. Biyolojik saatiniz, kıtaların sürüklenmesi, hücrelerinizin programı, kol saatiniz ve duvardaki takvim farklı zamanları gösterir. Objektif olarak konuşacak olursak zaman subjektiftir. Yani üzülmeyin: Söylediğiniz yaştasınız – bu konuda eğerler, ve’ler ve fakatlar olmaksızın.

Dolayısıyla, rahat hissettiğiniz bir yaşı seçin ve endişelenmeyi bırakın. Eğer isterseniz daima otuzyedi olabilirsiniz. Kırkikinin de avantajları var: olgun olmakla birlikte çekicidir. Bu yakınlarda şık insanlar arasında ellibir yaş popülarite kazanmaya başladı.

Kaç yaşında olduğunuzu bir kez karar verdikten sonra, ona bağlı kalın. O sayıyı tarzınızın temeli yapın. Ve onun bütün olanaklarını keşfedin. Değişen trend ve yaşam tarzlarına ayak uydurmak için, eğer zorunluysanız, bir kategori oluşturun. İş bu noktaya gelince aldatın hatta. Yalnızca pantolon ceket takımları yapay sarı gölgeli saçlarla kombinlemeyin yeter, iyi olacaksınız.

KOLAY YOL

Hiç bir zaman yaşlanmayacağınız fikrine alışın, nüfus cüzdanınız ne derse desin. Daima çoğu yaşıtlarınızdan daha genç (ve daha deneyimsiz) hissedeceksiniz.

Üzülmeyin: Genç hissetmek yetişkin olmayı dışlamaz. Kalben bir çocuk ve ama sabır, güvenilirlik ve sevecenlik gibi bütün moral, spirtüel ve etik güzelliklere sahip bütünüyle fonksiyonel tam bir yetişkin de olabilirsiniz.

Yetişkin olmanın yaşla pek az ilgisi vardır. Gerçek şu ki, bu süreci genç insanlar için itici yapan şey yaşla ilgisinin var olduğunu düşünmemizdir. Bu yanlış düşüncenin sonucu olarak insanlar bekler ve erteler sanki mümkün olduğunca uzun süre genç gibi davranmak yaşlılığın kaçınılmaz başlayışını geciktirecekmiş gibi. Aslında, on ya da yirmi yıl önce kendi kendinize alamadığınız bilgeliği yaşın getirmediğini algıladığınızda yetişkin olursunuz.

Bir şeyleri yaptırmak için en zor yolu bulmak zorunda olmadığınızı anladığınızda yetişkin olursunuz. Yalnızca annenizi mutfakta izleyerek yemek yapmayı öğrenebilirdiniz diye düşündüğünüzde. Saçınız biraz fazla kısa kesildiği için kendinizden geçecek gibi olmadığınızda. Kendinize paranın alabileceği en iyi el testeresini aldığınızda…

Olgunluğu ihtiyacınız olduğu kadar geciktirin, fakat insan ırkına katılmaya ne zaman hazır olursanız olun yetişkin olmanın kolay bir iş olacağını hatırlayın. Güçlü olmanın en etkin yolu bazı gençlik kültürü pazarlamacılarının bizleri inandırmakistediği gibi yetişkinliğe direnmek değildir.

Güçlü olmanın en etkin yolu yaşamınızı kolaylaştırmaktır.

Yaşa her zaman en iyi meydan okuyan güzellik öğüdü: Gülümseyin**

**Ne yazık ki, aldatamazsınız. Ağzınızın köşelerini basitçe yukarı kaldırmak yüzünüzden yılları silmeyecektir. Gözlerin de katıldığı, yalnızca içten gülümsemeler mutluluğun bulunduğu beyninizin sol prefrontal lobundaki aktivite dalgalarını harekete geçirir.

4. Bölüm Burada

*Veronique Vienne, The Art of Growing Up. The simple ways to be yourself at last.

“Damarlar sertleşince kalpler yumuşar.”
~ H. L. Mencken