Kutulanmış eşyaları açmak ve yeni bir eve yerleşmek tefekküre dalmak için mükemmel bir zaman. Pek dikkat gerektirmiyor ve fiziksel etkinlik de kanın beyine gitmesini sağlıyor.

Zihnimde yer tutan konulardan biri yaşlanma korkusu. Beşikteyken beynimize kondu ve her türlü yaş ayırımcılığı ve yaşlılık aleyhtarlığından sorumlu; yaşları konusunda yalan söyleyenler için, 30 yaşında olup da inişte olduklarına inananlar için ve Botox ve kozmetik cerrahiye harcanan milyarlarca dolar için.

Yaşınızı inkar etmek için kaç türlü yol denediğinizin, iksirlere, kremlere ucu ucuna kaç para harcadığınızın bir önemi yok, yaşlanacaksınız ve eğer yeterince uzun yaşarsanız yaşınızı göstereceksiniz.

Bütün bu inkar gerçekte yaşlanmakla ilgili değil, öleceğimizin hatırlatılmasıyla ilgili. Sağlıklı bir ölüm korkusu iyidir; bizi zamanından önce öldürebilecek aptalca şeyler yapmaktan korur. Ancak biz, batı kültürü, ölümü yokmuş gibi göstermede çok ileri gidiyoruz, yaşlanmanın bilinçli deneyiminden kendimizi yoksun bırakarak…

Blogumdan dolayı, diğer insanlara göre yaşlanmanın gerçekte ne demek olduğu üzerine düşünme konusunda daha fazla zaman harcamışımdır. Ve sık sık gençliğimizde çok fazla zamanımızı ve enerjimizi alan nasıl göründüğümüz konusunu geride bıraktığımız için ne kadar mutlu olduğumuzu tartışmışımdır. Kazandığımız sabır ve toleransı, azalmış daima haklı olma ihtiyacığını seviyorum ve özellikle genç, hatta orta yaşlıyken, herhangi bir şeyde kösteklendiğim durumları dramatize ederken şimdi yeni bulduğum yeteneğim “koyuver gitsin” i taktir ediyorum.

Başkalarının başarılarından gençliğimde olduğundan çok daha cömertçe memnun olabiliyorum, yetenek ve kabiliyetlerim hakkındaki inançlarıma saldırıyor olsalar bile…

Daha önce sözünü ettiğim gibi, bugünlerde akşam yemeğinde canım istediğinde suçluluk duygusu olmadan dondurma, yalnızca dondurma yiyiyorum; en azından on yıldır karın bölgemde bir yağ kuşağı geliştirmeden…

Bütün bu değişimler çaba harcamadan oldu. Yavaş yavaş kendi başlarına geldiler ve ben onların çoğunu birer parçam olduklarından sonra fark ettim.

Beni ilgilendiren daha yakın zamandaki bir değişim ise fiziksel olarak nasıl yavaşladığımdır. Kendimi aldatmıyorsam eğer konu geçen ayki, geçen yılki kadar hızlı hareket edememem değil, acele etmek için bir neden göremememdir. Gidilecek bir işim, iş teslimi için bir tarihim ve bugün yapmadığım herhangi bir iş için kusur bulacak herhangi bir kimsem yok.

Omzumdan bir yük kalkmış gibi hissettiriyor, daha da iyisi bir şeyi herhangi bir zamanda bitirme baskısı olmaksızın, etrafımda ve zihnimde olan bitene dikkat vermek için bana çok daha fazla zaman bırakıyor.

Eksikliğini hissettiğim şey ise yaşlandıkça tutum ve davranışlarımızda oluşan bu tür değişikliklere ilişkin daha fazla ses. Çocukluk, gençlik, orta yaşlılık psikolog ve psikiyatristlerce en ince parçacıklarına kadar bölündü ancak yaşlılığın gelişimsel değişimini araştırma konusuna çok az ilgi var.

Bu alanda var olanların çoğu yalnızlık, korku ve hastalıkla ilgili. Genellikle yaşlı olmayan ve yaşlanma korkusuyla hala dolu olmaları nedeniyle gözlemlerinin ve sonuçlarının olumsuz olduğuna inandığım insanlar tarafından yazılmış yazılar.

Yaşlanmanın ciddi tarafını dışlamıyorum; ancak ben bunun, henüz yaşlanmamış insanların popüler kültürünün inandığı kadar korkunç (ölüm dahil) olmayacağını düşünüyorum.

Ronni Bennet, Fear of Getting Old, Time Goes By

“Yaş konusunda romantik duygularım yok. Ya her yaşta ilginçsinizdir ya da değil.”
~ Katharine Hepburn