Ergen yaşlarımızda kırk yaşını geçenleri ‘artık gereksiz’ sayardık.

“Kırkını geçenleri tamam, kenara ayıracaksın.”

Kenara ayırıp ne yapacaktık, bilmiyorum.

Kırkına geldiğimizde bunları unutmuştuk bile.

1970’lerdi, toplumsal mücadelelerin içindeydik.

Sonra, ellili yaşlar geldi, 1980 dönemiydi.

12 Eylülleri yaşıyorduk.

Dünya bilgi toplumuna geçiyordu.

Türkiye Evren-Özal dönemini yaşıyordu.

E tipi Türkiye yaratılmıştı.

E tipi hapishaneler.

E tipi gençlik.

E tipi aydınlar.

E tipi insanlar.

Suçlular, suçlananlar, suçlanacaklar…

60’lı yaşlar 1990 Türkiye’siydi.

Amerikan dünyası egemen oluyordu.

Küresel kapitalizm yeni bir döneme giriyordu.

Bütün dünya tek pazar oluyordu.

İnsan ise ya müşteri ya satıcı. Doğrusu, hem müşteri hem satıcı oluyordu.

İnsanın metalaşma süreci gerçekleşiyordu.

Marx bir kez daha haklı çıkmıştı.

2000 yılına gelirken “70 yaşımda olacağım” diye yazmıştım.

Şimdi 2010.

80 yaşıma mı girdim?

Şaka olmalı…

***

Gerçekte kaç yaşındasınız?

Sokrates’i okudunuzsa yaşınız 2500 olmalıdır.

Galile’yi biliyorsanız 800 yaşındasınız.

Beethoven’i seviyorsanız 240 yaşındasınız.

Endüstri çağını anlıyorsanız 300 yıl ekleyin.

Tarım kültürünü biliyorsanız yaşınıza 10 bin yıl daha katın.

Gerçekte kaç yaşındasınız?

Nüfus kâğıdınıza bakarsanız yanılırsınız, gerçekle ilgisi yoktur.

Gerçek, aklınızın yaşıdır.

Gerçek, bilincinizin yaşıdır.

Gerçek, duygularınızın yaşıdır.

Gerçek, yaşadıklarınızın yaşıdır.

Gerçek, anladıklarınızın yaşıdır.

Gerçek, yaptıklarınızın yaşıdır.

***

Gerçek yaşınızı merak ediyor musunuz?

Yaşadıklarınızdan ne anladığınızı sorun.

Yaşamınızı sorgulayın.

Sokrates’i yaşam rehberiniz yapın.

Gerçek yaşınızı mı soruyorsunuz?

Umutlarınıza bakın.

Kararlarınıza bakın.

Yaşama sevincinize bakın.

Neden yaşamak istediğinize bakın.

Yapmak istediklerinize bakın.

İradenize bakın.

Dünyaya bakın.

Dünyanın geleceğine bakın.

O geleceğe ne katabileceğinize bakın.

Gerçek yaşınızı göreceksiniz…

Erdal Atabek

“Yaşlılık korkakların yeri değildir.”
~ Bette Davis