Şu anda 28 yaşındayım. Geçmişi düşünmüyorum, bir şeylerden de pek pişmanlık duymuyorum. Ancak son yıllarda öğrendiğim bazı şeyleri keşke daha önce öğrenmiş olsaydım. Okulda keşke bir kendini geliştirme sınıfı olsaydı. Bir şekilde belki de vardı. Bu yazının konusu olan 16 şeyden belki öğretmen söz etti ama ben unuttum ya da dikkatimi vermedim.

Belki bazıları da aklımda kalmadı. Ya da o sırada onları kabul etmek ve kullanmak benim gerçeğimin dışındaydı.

Ama düşünüyorum da bütün o Almanca derslerinin birkaç saatini alıp onları bir kendini geliştirme dersi için kullanmak iyi bir fikir olurdu. Belki de lisede haftada yalnızca bir saat. Olasılıkla birçok öğrenci için ve daha geniş ölçekte de toplum için yararlı olurdu.

İşte bana okulda öğretmiş olmalarını istediğim (ya da keşke daha önce bilmiş olsaydım diye düşündüğüm) 16 şey.

80/20 kuralı.

Bu zamanınızı daha iyi kullanmanın en iyi yollarından biri. 80/20 kuralı Pareto prensibi olarak da bilinir –elde edeceğiniz değerin yüzde 80’i aktivitelerinizin yüzde 20’sinden gelir.

Yani yaptıklarınızın çoğu olasılıkla düşündüğünüz kadar yararlı ya da gerekli değil. Yaptığınız şeylerin çoğunu bırakabilir ya da onlara harcadığınız zamanı büyük ölçüde azaltabilirsiniz. Ve eğer bunu yaparsanız size gerçekten değer, mutluluk, doyum vb. getiren şeyler için zaman ve enerji bulacaksınız.

Parkinson Kuralı.

İşleri düşündüğünüzden daha hızlı yapabilirsiniz. Bu kural bir işin zaman içinde büyüdüğünü, görünüşteki karmaşıklığın onun için ayırdığınız zamana bağlı olduğunu söyler. Örneğin,  kendinize bir hafta içinde bir çözüm bulacağınızı söylerseniz sorun size daha güçleşiyor gibi gelecektir ve siz bir çözüm bulmak için uğraşarak  daha çok  ve daha çok zaman harcayacaksınız. Dolayısıyla çözümleri bulmak için zamanınıza odaklanın. Sonra kendinize sorunu çözmek için bir saat (bir gün yerine) ya da bir gün (tüm hafta yerine) verin.  Bu zihninizi çözümlere ve aksiyonlara odaklamaya zorlayacaktır.

Sonuç tam olarak bir işe bir hafta harcayacağınız zaman olabileceği kadar mükemmel olmayabilir ancak önceki madde de de söz edildiği gibi nasıl olsa değerin yüzde 80’i aktivitelerinizin yüzde 20’sinden geliyor.  Ya da işleri fazlasıyla karmaşıklaştırmadığınız ya da fazlasıyla cilalamadığınız için daha iyi bir sonuç için sinir olursunuz. Bu size işleri daha hızlı yapmanız, odaklanma yeteneğinizi geliştirmeniz ve zihninizin gerisindeki olduğundan daha büyük görünerek stres yaratan eski bir iş yerine önünüzdeki işe bütünüyle odaklanabileceğiniz  serbest zaman verir.

Sıraya koyma.

Sıkıcı ya da rutin işler ya çok geciktirmeye yol açar ya da düşük düzey endişe yaratır. Böyle işleri hızlı bir şekilde yapmanın bir yolu bunları sıraya dizmektir. Bu onları sırayla yapacaksınız demektir.  Onları daha hızlı yapabileceksiniz çünkü böylesi onları yaydığınız zamana göre daha az başlangıç zamanı alır.  Ve sıraya koyarsanız bu işlerle tamamen meşgul olursunuz ve daha iyi odaklanırsınız.

Örneğin, bugün bir saat için işleri sıraya koymak şöyle bir şey olabilir: masayı temizle / günün e-maillerini yanıtla / bulaşıkları yıka / üç telefon konuşması yap / yarının alışveriş listesini hazırla.

Önce, değer ver. Sonra, değer al. Ters yönde değil.

Bu sanılana biraz aykırı birşey. Çünkü genellikle karşılığını vermeden önce birinin bize bir şey vermesi ya da bizim için bir şey yapması fikri vardır. Sorun pek çok kişinin bu şekilde düşünmesidir. Ve şimdiye dek  mümkün olandan azı  bu şekillerde verilmiştir.

Aldığınız değeri (para, sevgi, nezaket, fırsatlar) arttırmak istiyorsanız verdiğiniz değeri arttırmak zorundasınız. Çünkü zamanla verdiğinizi çokça geri alırsınız. Hiçbir şey vermeden  bir şeyler almak hoş olabilirdi. Ama bu ender olur.

Proaktif olun. Reaktif değil.

Bu son maddeyle bağlantılı. Eğer herkes reaktifse o zaman çok az iş yapılır. Oturabilir, bekleyebilir ve umabilirsiniz, birinin bir şey yapmasını. Ve bu oldukça sık olur ama olmadan önce çok zaman geçer.

Daha yararlı ve karlı yol ise proaktif olmak, ilk pratik hareketi yapan ve topu döndüren olmaktır. Bu yalnızca fazla beklemeyi önlemez aynı zamanda da daha zevklidir çünkü yaşamınız üzerinde güç sahibi olduğunuzu hissedersiniz, rastgele oluşan dış faktörler yığınının üzerinizde güç sahibi olduğunu hissetmek yerine.

Yanlışlar ve başarısızlıklar iyidir.

Gençken öğrenene kadar dener ve başarısızlığa uğrarsınız. Biraz büyüyünce örneğin, okuldan öğrenirsiniz yanlış yapmamayı. Ve giderek daha az şey denersiniz. Bu sizin proaktif olmayı bırakmanıza ve reaktif olma –birşeyleri başkalarının yapmasını bekleme- alışkanlığına düşmenize neden olur. Demek istediğim, bir şeyi gerçekten deneseniz ve başarısız olsanız ne olur?  Belki de insanlar size güler?

Belki gülerler. Ancak bunu yaşadığınızda bunun ender olarak dünyanın sonu olduğunun farkına varırsınız. Ve çoğu zaman insanlar pek de aldırmaz.  Onların endişe edecekleri kendi mücadeleleri ve yaşamları var.

Ve yaşam başarısı genellikle yanlışlara ve başarısızlıklara karşın bırakmamaktan gelir. Dirençli olmaktan gelir.

Bisiklete binmeyi ilk öğrendiğinizde defalarca düşmüş olmalısınız. Dizinizi yaralamış biraz da ağlamışsınızdır. Ama kalkmış, kendinize çeki düzen vermiş ve tekrar binmişsinizdir. Ve sonunda bisiklete nasıl binilir öğrenmişsinizdir. Eğer kendinizi 5 yaşınızdaki haline bağlayabilir ve işleri o şekilde yapabilirseniz – büyük insanların sıkça yaptığı gibi bir ya da iki deneme/düşmeden sonra bırakmak yerine- olasılıkla çok daha fazla ilginç şey deneyimleyebilir, değerli dersler öğrenebilir ve oldukça fazla başarı yaşayabilirdiniz.

Kendinizi hırpalamayın.

Niye insanlar yalnızca birkaç yanlış ya da başarısızlıktan sonra vazgeçer? Evet, sanırım bir büyük nedeni kendilerini çok fazla hırpalamalarıdır. Ama bu anlamsız bir  alışkanlık. Bu yalnızca içinizde ek ve gereksiz bir acı yaratır ve değerli zamanınızı harcar. Bu alışkanlığı olabildiğince bırakmaya çalışmak en iyisidir.

Dost bir ilişki varsayın.

Yeni insanlarla tanışmak eğlenceli. Ama gerginlik de getirebilir. Hepimiz iyi bir ilk izlenim bırakmak ister ve garip bir sohbete saplanmak istemeyiz.

Şu ana kadar bunu yapmak için bulduğum en iyi şey dost bir ilişki varsaymaktır.  Basitçe bu sanki en iyi arkadaşınızla karşılaşmışsınız gibi yapmak demektir. Böyle yapınca bu zihin çerçevesinde konuşmaya başlarsınız karşınızdaki kişiyle, gergin bir zihin yerine. Bu yöntem harika bir şekilde iyi iş görüyor.

Retiküler aktivasyon sisteminizi yararınıza kullanın.

Organları ve bedenin iç çalışma sistemini okulda öğrendik ama kimse bana retikülasyon aktivasyon sistemi konusunda bir şey anlatmadı. Bu ayıp,  çünkü öğrenebileceğiniz en güçlü şeylerden biri bu. Bu odaklanma sisteminin -R.A.S.-  zihninize yaptığı şey düşüncelerinizi odakladığınız çevreyi görmenize izin vermesidir. Aradığınızı bulmanız için daima size oldukça yardımcı olur. Yani gerçekten istediğiniz şeye odaklanmanıza gereksiniminiz var, istemediğiniz şeylere değil. Ve bu odaklanmayı istikrarlı tutun.

Amaç koymak ve onları sık sık gözden geçirmek odağınızı önemli olanın üstünde tutmayı ve gitmek istediğiniz yere daha yakın olmanızı sağlayacak hareketi yapmanıza yardım eder. Diğer bir yol ise üzerine örneğin “değer ver”, “dost ilişki varsay” gibi hatırlamak istediğiniz şeyleri yazabileceğiniz dış hatırlatıcılar olan kağıt parçalarını kullanmaktır. Sonra bu kağıtları buz dolabınıza, banyonuza koyabilirsiniz.

Tutumunuz gerçeğinizi değiştirir.

Hepimiz olumlu tavır almanız ya da “tavrınızı değiştirmeniz” gerektiğini duymuşuzdur. Sanırım bu iyi bir öğüt parçası ancak herhangi bir fazla neden olmayınca bunu yapmak, böyle önerileri dikkate almamak ve eski alışkanlıklara dönmek kolaydır.

Ancak son birkaç yılda keşfettiğimiz şey tutumunuzu değiştirdiğinizde aslında gerçeğinizi de değiştirdiğinizdir. Örneğin olumsuz yerine olumlu bir tutum alsanız daha önce size görünmeyen şeyleri ve bakış açılarını görmeye başlarsınız. Belki “neden bunları daha önce bu şekilde düşünmedim?” diye düşünebilirsiniz. Tutumunuzu değiştirdiğinizde odaklandığınız şeyi de değiştirirsiniz. Ve dünyanızdaki her şey artık farklı görülür.

Bu kuşkusuz bir önceki ipucuna çok benziyor ama ben buna biraz daha yer vermek istedim. Çünkü tutumunuzu değiştirmeniz dünyanızda çılgın bir değişiklik yaratabilir.  Yalnızca  düşünmekle böyle görünmeyebilirse de. Kötümserlik gerçekçilik gibi görünebilir. Ancak R.A.S.’ niz görmek istediğiniz bütün olumsuz şeyleri görmeyi getirir. Ve bu çoğu zaman da sizi “haklı” yapar. Ve belki de bu istediğiniz şeydir. Öte yandan, sürekli haklı olmaktan daha eğlenceli şeyler vardır.

Eğer tutumunuzu gerçek için değiştirmeye çalışırsanız  -böyle bir kavramı zihninizde analiz edeceğinize- şaşıracaksınız.

Minnettarlık kendinizi mutlu etmek için basit bir yoldur.

Bana kesinlikle minnettar olmam gerektiği söylenmiş olmalıdır. Belki bunu yapmak doğru olduğundan ya da yapmam gereken bir şey olduğundan. Ancak eğer birisi bir ya da iki dakika bir şeyler için minnettar hissetmenin olumsuz ruh durumunu olumluya çevirmek için büyük bir yol olduğunu söyleseydi olasılıkla minnettarlığı daha çok deneyimlerdim. Bu aynı zamanda morali yüksek tutmak ve doğru şeylere odaklanmak için iyi bir araç.  Ve diğer insanları mutlu etmek için de. bu sizi daha da mutlu yapar çünkü duygular bulaşıcıdır.

Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın.

Ego karşılaştırmayı sever. Kendinizi iyi hissetmeniz için nedenler bulmak ister (“Yeni bir bisikletim var”).  Ancak bunu yapmanız kendinizi daha fazla şeyleri olan başkalarıyla kıyaslamamanız zorluğunu getirir. (“Oh, hayır Bill daha da yeni bir bisiklet aldı!”) Dolayısıyla bir kez daha kendinizi kötü hissedersiniz. Eğer kendinizi başkalarıyla kıyaslarsanız dünyanın sizi kontrol etmesine izin veriyorsunuz. Bu daima duygu iniş çıkışı getirir.

Daha yararlı bir yol kendinizi kendinizle karşılaştırmaktır. Ne kadar uzağa gittiğinize, neleri başardığınıza ve nasıl büyüdüğünüze bakmaktır. Pek eğlenceli gibi görünmeyebilir ama uzun vadede çok daha fazla iç huzuru, kişisel güç ve olumlu duygular sağlar.

Korkularınızın %80-90’ı hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.

Bu önemlilerden biri. Olacağından korktuklarınızdan çoğu asla olmaz. Bunlar yalnızca kendi zihninizdeki canavarlardır. Gerçekleşecek olsalar bile beklediğiniz kadar acı verici ve kötü olmayacaktır. Endişe çoğunlukla yalnızca bir zaman kaybıdır.

Bunu söylemek kuşkusuz kolaydır. Eğer kendinize yaşam boyu korktuklarınızdan ne kadar azının gerçekleştiğini hatırlatırsanız giderek daha fazla bu korkuları düşüncelerinizden atarsınız.

Çok ciddiye almayın.

Birşeylerin içine saplanıp kalmak çok kolaydır. Fakat endişe ettiklerinizin çoğu hiçbir zaman gerçekleşmez. Bugün çok büyük bir sorun olarak gördüğünüzü üç yıl sonra hatırlamayacaksınız bile. Kendinizi, düşüncelerinizi ve duygularınızı çok ciddiye almak çoğunlukla gereksiz yere rahatsızlık duymanıza yol açar. Dolayısıyla biraz daha fazla gevşeyin ve hafifleyin.  Ruhunuzda ve bunun uzantısı olarak da hayatınızda harikalar yaratabilir.

Her şeyi yazın.

Eğer belleğiniz benimki gibiyse o zaman sızdıran bir kova gibidir. Çoğu iyi ya da harika fikriniz yazma alışkanlığı geliştirmezseniz sonsuza kadar kaybolabilir. Bu aynı zamanda istediğiniz bir şey üzerinde iyi bir odaklanma yolu demektir. Niye yazmanız gerektiği konusunda daha fazla okuyun.

Hemen her deneyimde fırsatlar vardır

Hemen hemen her deneyimde ondan öğrenebileceğiniz ve büyümenize yardımcı olabilecek bir şeyler vardır. Olumsuz deneyimler, yanlışlar ve başarısızlık bazen başarıdan bile daha iyi olabilir çünkü size tamamen yeni bir şey, bir başka başarının asla öğretemeyeceği bir şey öğretebilir.

“Olumsuz bir deneyiminiz” olduğunda kendinize sorun: fırsat burda nerede? Bu durumla ilgili iyi olan şey nedir? Bir olumsuz deneyim –zamanla- sizin pek çok olumlu deneyimler yaratmanıza yardımcı olabilir.

Sizin de okulda ya da daha önce öğrenmiş olmayı istediğiniz şeyler nedir?

Henrik Edberg

http://www.positivityblog.com/index.php/2008/04/02/16-things-i-wish-they-had-taught-me-in-school/

“Diğer seçeneği düşünürseniz yaşlanmak çok da kötü değil.”
~ Maurice Chevalier