1. Bölüm burada

Plan yapmak

Gelecek, gittiğimiz bir yer değil, yarattığımızdır. Yollar bulunmaz, yapılır, ve onları yapma işi hem yapanı hem de varılacak yeri değiştirir.~  John Schaar

Bir futbol takımının başarısını belirleyen şeylerden biri, ilk yarı sonunda gerektiğinde oyun planını değiştirmektir. Koç, soyunma odasında oyunda neyin kötü ya da iyi gittiğine bakar ve oyun planını ikinci yarıda kazanmak için mümkün olan en iyi duruma göre ayarlar. Çoğumuz oldukça temel bir planla başlarız: bir şirkette iyi bir pozisyon, öğrenme, büyüme, her yıl biraz daha ilerleme. Fakat, birinci yarının sonuna doğru bütün oyun boyunca bu oyunu oynayamayacağınızı fark edersiniz. Şimdi ikinci yarıdasınız ve artık oyun planınızı değiştirme zamanı.

 Bırakmak

Hayatım çok yoğun! Bütün gün koşturuyorum –toplantılar, telefon konuşmaları, evraklar, randevular. Kendimi son sınırıma kadar zorluyorum, yatağa tükenmiş halde giriyorum ve ertesi gün bütün aynı şeyleri tekrar yapmak icin erken kalkıyorum. Verimim mükemmel; çok iş çıkarıyorum. Fakat bazen içimde bir duygu; ‘Eeee? Gercekten işe yarayan ne yapıyorsun?’ diyor. İtiraf etmeliyim ki, bilmiyorum ( Time Dergisinde bir ilandan).

İkinci yarıdaki oyun planınızın ilk aşaması, sizi çeken şeylerin mümkün olduğunca çoğundan kurtulmanızdır ki, dinlenebilesiniz, okuyabilesiniz, yansıtabilesiniz ve iyileşebilesiniz. Başarıdan anlama geçiş zaman alır ve sizinle ilk yarı hiperaktiviteniz arasında biraz mesafe gerektirir. İyi toprak için toprağı bir mevsim nadasa bırakmak gerektiği gibi. Açık ve alıcı olmak gerekir. Bir çok meslek dar, odaklanmış uzmanlığı ödüllendirir. Bu, iş hayatı için iyi olabilir ancak insani açıdan kötüdür. Vizyonumuzu genişletebilmek için iç sesimizi dinleyebileceğimiz sakin zamanlara ihtiyacımız var. Merkezinizi bulmaya çalışıyorsunuz, yararlı olandan önemli olana geçmek istiyorsunuz.  Doğarken size verilen yeteneklerle  ne yaptığınızı  düşünün. Beş yıl sonra nerede olmak istetiğinizi düşünün, otuz yıl sonra? İçinde bulunduğunuz rutinden bakın ve hayatınızın büyük hikayesini görün. Çağrınızı, misyonunuzu, geriye bırakmak istediğinizi şeyi düşünün.

Kendini Değerlendirme

Eksiğim, yapmam gereken açısından zihnimin duru olmasıdır, bilmem gereken açısından değil…Tanrının gerçekte yapmamı istediği şeyi görmek için kendimi anlamalıyım… Ölmek ve yaşamak için bir fikir bulmalıyım.  ~  Kierkegard

Yaşamlarının birinci yarısından ikinci yarısına geçerken insanların yaptığı en yaygın yanlış, o zamana kadar yaptıklarını ve onları oraya taşıyan şeyleri görmezden gelmektir. Mevcut işinizde tükenmiş olsanız da, o iş, bir noktada yeteneklerinize, ilgi alanlarınıza ve becerilerinize uygun görünmüştü. Şimdi şu soru önemli: Para kazanmasanız dahi hangi işi yapmak isterdiniz?

İkinci yarı misyonunuz uzun zamandır gelişmekte. Yaptığınız her şey –başarılarınız ve başarısızlıklarınız- sizi anlam ve önemin ikinci erişkinliği için hazırladı. Oyun planınızdaki bu önemli adımın amacı gerçek kendinizi keşfetmenizde yardımcı olmaktır. Gelecek için seçeneklerinizi araştırırken daima zihninizde kim olduğunuza ilişkin bu resmi tutun. Bir misyon edinmek için kendinizi yeniden keşfe ya da değiştirmeye ihtiyacınız yok. İşiniz hangi misyonu yerine getirmek için dünyaya getirildiğinizi bulmaktır.

Bu, sizi en gerçek kendinizden uzaklaştıran şeyleri bir kenara koymak anlamına gelebilir.

Ruhsal Merkezinizi Bulun

Yaşamımızın merkezinde her ne varsa güvenliğimizin, rehberliğimizin, bilgeliğimizin, ve gücümüzün kaynağı olacaktır. ~  Stephen R.Covey

“Çok iyi yaptığımız halde neden kendimizi böyle kötü hissediyoruz?” Derin ruhsal konulara yönelmeden, başarıdan anlama giden yolculuğu yapmak zordur, hatta imkansızdır. Yalnız kendim için mi yaşıyorum? Daha büyük bir hikaye var mı, varsa, onun nasıl bir parçasıyım? Var oluşumun merkezinde ne var, boşluk mu, güç mü? Ruhsal merkezi bulma gereksiniminin evrensel olduğuna inanıyorum. İkinci yarıda anlam ve önemle ilgilenmek için “dindar” olmak zorunda değilsiniz. Ruhsal merkezi bulma gerçekte çoğunlukla, ruhsal bir kaynaktan akan sevgi düşüncesiyle ilgilidir.

Başarı genellikle maddidir, dolayısıyla standartları devamlı değişir. Maddeci, “Ne kadarı yeter?” sorusuna basit fakat doyumsuz bir yanıt verir: “Daha”. İkinci yarıda olma nedeniniz yol boyunca hissettiğiniz ‘ne kadar kazanırsan kazan yetmez’ düşüncesini kabul etmenizdir. Bu, bencil ya da aç gözlüsünüz demek değildir; ancak, sizi kendinizden öteye, daha yükseğe taşıyacak birşey arıyorsunuz.

Psikolog ve yazar Larry Crabb, “Inside Out” kitabında yirmi yıldan fazla klinik deneyiminden insanların hayatlarını, temel arzularını tatmin etmek çabasıyla yaşadıklarını çıkardığını yazar ve bunları derinlik ve yüzeyselliklerine göre üç kategoriye ayırır. Ben onun düşüncesini dört iç içe, dairesel kategori olarak uyarladım. En iç dairede ‘Tanrı’, hemen üstündeki dairede ‘sosyal ilişkiler’, onun üstünde ‘başarılar’, ve üstte, en yüzeyde de ‘para kazanma ve harcama’. En yüzeysel arzular, para kazanma ve harcamayla ilgili olanlardır ve bu arzular meşrudur ve çoğumuz zamanımızın büyük bir kısmını bu düzeyde harcarız. Daha derin arzular başarıyla ilgili olanlardır. Maraton koşmak, önemli bir projeyi bitirmek, bir şirkete başkan olmak vb. Kalbe daha yakın olanlar ise yalnızca yakın ve candan ilişkilerle doyurulan arzulardır. İyi bir baba olmak, doyurucu bir evlilik sahibi olmak, candan ve dayanıklı ilişkiler kurmak gibi. Korkarım ki, çoğumuzda, büyük ölçüde dış iki daire içinde yaşama eğilimi vardır ama gereksinim duyduğumuzda da neden yanımızda kimse olmadığını merak ederiz. Birinci yarıda bu tür şeyleri düşünmek için az zamanımız ve fırsatımız vardır, çünkü etrafımızda  kendimizi vermemizi gerektiren birbiriyle  yarışan çok şey olmaktadır. Yarı zaman, bu birbirleriyle rekabet eden sorumlulukları seçmenize ve ikinci yarı gayretlerinizde ana kaynağı bulmanıza yardım eder.

Yeni Misyonunuzu Tasarlayın

Yaşamın gizi bir amaca sahip olmaktır, tüm hayatınızı adayacağınız, herşeyi, tüm yaşamınız boyunca günün her dakikasını vereceğiniz bir amaç. ~Henry Moore

İlk yarı misyonunuz büyük olasılıkla biriktirmeye odaklandı: para, pozisyon, prestij ve güç kazanma. Bunların hiçbiri kötü değil ama  ikinci yarıda sizi taşımaz. The Wall Street Journal erken emeklilikle ilgili olarak gecenlerde bir makale yayınladı: “Para tek başına yeterli değil. Çalışmayı bırakma özgürlüğü olan baby boomerlar işyeri dışında doyum bulmak için sabırsız”. En başarılı ikinci yarı insanları doyum veren bir misyonun en az iki unsur içerdiğini saptamışlardı: B-HAG (açılımı: big hairy audacious goal: büyük, heyecalı, cüretli amaç) ve yardım işleri. Wal-Mart gibi büyük şirketler kuşaklar boyunca varlıklarını sürdürüyor, cünkü big-hagları var. Öylesine büyük, öylesine olanaksız, öylesine kendilerini aşan bir amaçla ortaya çıktılar ki, bu girişim, bütün şirketi geleceğe itti. Sizin misyonunuz da bir b-hag, oldukça iddialı ve bir dereceye kadar riskli, olmalıdır. Tuhaflıklar büyük olduğunda ve iş çok talepkar olduğunda sizi ileriye iter. Sizdeki en iyiyi çeker ve varlığını bilmediğiniz enerjilerinizi açığa çıkarır.

‘Öldükten sonra bile yararlı olmak istiyorum’ der, Ben Franklin. Anlamlı ikinci yarı misyonu yaratanlarda gözlediğim ikinci unsur yardım severliktir: almanın tersine, vermek. “Sevginin ve vermenin yasaları matematik yasalarından farklıdır. Ne kadar verirseniz size o kadar fazlası kalır” der, Templeton.

Size verilen yeteneklerle şimdiye dek ne yaptınız? İkinci yarınızı nasıl kullanacağınızla ilgili olarak bir misyon ifadesine ihtiyacınız var, açık ve oldukça kısa bir ifade: Niye varsınız ve yaşamınızda neyi başarmayı umuyorsunuz? Kendinize sormanız gereken sorular: Dünyada benim karşılayabileceğim hangi ihtiyaçlar var? Diğerlerinin ihtiyacı olan ve yararlanabilecekleri neyi getirebilirim partiye?       

Tabağınızı temizleyin

Önce, önemliler, önemsizleri boşverin.  ~Peter Drucker

Dar alana odaklanmış şirketlerin en kazançlı şirketler olduğu biliniyor. İkinci yarıda, sizi misyonunuzdan uzaklaştıran şeyleri eleyerek yaşamınızın kontrolünü yeniden ele geçirmeye gereksiniminiz var. Birinci yarıda bir çok şeyi iyi yaptınız. Şimdi zamanınızı ve enerjinizi adayacağınız –ikinci yarı misyonunuzun peşine düşmenize izin verecek- yalnızca bir kaç şeyle sınırlanmaya gereksiniminiz var. Kendini adama için çok fazla iyi amaç ve kazançlı etkinlik var hayatta. Hepsini denemeyi sürdürecek olursanız herbirinde giderek daha az etkin olursunuz.

 İkinci Yarı Takımı Kurun

Biz hepimiz yaşamımızın anlamlı saatlerinde başkalarının bize verdiği şeylerle yaşıyoruz ruhsal olarak. ~Albert Schweitzer

İki birden iyidir… biri düşerse diğeri arkadaşını kaldırır. Kaldıracak kimsesi olmayıp düşene ve zor kullanılarak yenilen yalnız birine yazık, iki kişi direnir. Üç katlı sicim kolaylıkla kopmaz. ~ Ecc. Kitabı

Bir grubun biraraya getirilmiş bilgelikleri ve hüner çeşitlilikleri paha biçilmez bir kaynaktır. Güvendiğim kişiler ve yakın arkadaşların fikirlerini duyma şansım olana kadar kendi düşüncelerime bütünüyle güvenmemeyi öğrendim. Eleştirseler de, katılsalar da ya da yalnızca gitmek istediğim yönde cesaret verseler de katkıları değer biçilmez. Bunlar kendileriyle rahat olduğum ve bana karşı dürüst olduklarına inandığım insanlar. Bunu öylesine yararlı buluyorum ki, hayatımın değişik alanlarında bir şeylere başlarken danışmak için şimdi üç, dört takımım var.

Yaşamınızı Yeniden Modelleyin

Bildiğimiz şu ki, ömrümüzde sahiden bir değişim gerçekleşiyor… Bu gerçek. Bu, beklediğinizden çok daha uzun yaşayacağınız anlamına geliyor… Nisbeten iyi sağlık alışkanlıklarına sahipseniz, altmış yaşınızı kutladığınızda yaşlılığın çöküşünde olmak yerine, önünüzde daha yirmi ya da otuz üretken yılınız olabilir… Eğer bu gidişin farkında değilseniz kendi fırsatlarınızı azaltacak kararlar alabilirsiniz. Elli yaşınıza ulaşmış ve en yaratıcı ve üretken yıllarınızın geride kaldığını (doğru değil) düşünüyor olabilirsiniz; ya da altmışbeş yaşında yaşlı olacağınızı (muhtemelen olmayacaksınız) düşünebilirsiniz. ~Lydia Bronte (Longevity Factor’den)

Yaş

Betty Friedan huzur evlerinde çalışan insanların çoğunun yıllardır bildiği bir şeyi öğrendi: Yaşlılık, yaşlı gibi davranmakla aynı şey değildir. Yazar yaşlanmayla ilgili araştırması sonunda yazdığı “Fountain of Age” adlı kitabında diğer bulguların yanısıra nasıl yaşlandığımızda önemli ölçüde zihnimizin payı olduğu sonucuna varıyor. “Kendimizi nasıl görüyoruz ve başkalarının bizi nasıl görmesine izin veriyoruz” sorularına yanıtların, yaşlanıyor muyuz yoksa kaçınılmaz olarak mı yaşlıyız durumunu belirlediğini söylüyor. Onun araştırmasına göre, hemen hemen uluslarası ölçekteki mevcut yaşlılığa bakış açısı,yaşlılığın bir çöküş ve yıkılma dönemi olduğu şeklindedir. Başka araştırmaların yanısıra kaynak olarak verdiği Louis Poll anketinde (1975, 1981) birçok genç ve orta yaşlı katılımcı, altmış beş yaşın üzerindeki insanları “çok ciddi problemleri olan” insanlar olarak görüyor ve onları “yalnız, sağlıksız, fakir ve korku dolu” olarak tanımlıyor. Aynı çalışmada, altmış beş yaşın üzerindeki katılımcıların en azından yarısı emsallerinin “çok ciddi problemleri” olduğunu düşünüyor. Friedan’ın gözlemlediği gibi, “Yanlış düşünceler gerçeklerin yerini almış.”

Eminim, kaçınılmaz olarak yaşlanan insanlar görmüşsünüzdür. Kuşkusuz, onlar yirmibeş yaşında değildir fakat elli yaşında gibi değil de daha çok yirmibeş yaşındaymış gibi davranır. Bunlar altmışlarında maraton koşanlar, Modern Emeklilik yerine “Wired magazine” (bir teknoloji dergisi) okuyanlardır, kendilerini “yaşlı vatandaş” olarak görmeyi de reddederler.

Sadece yaşlanan bir insan elli beş yaşında yirmi yaşındaymış gibi görünmeye çalışır. Kaçınılmaz olarak yaşlanan insan ise elli gösterdiğine aldırmaz, ancak yirmi yaşındakilerle de rahatlıkla konuşur. Yaşlanan insan ‘oldies’ istasyonlarını sever ve geçmişi tekrar yaratmaya çalışır. Kaçınılmaz olarak yaşlanan erkek ise eski müziği de sever ancak birçok yeni müzik çeşidini de anlamaya çalışır. Yaşlanan insanlar dünden, kaçınılmaz olarak yaşlananlar yarından konuşur.

Birinci yarının sonuna yaklaşanlar yaşlanma konusunda genelde iki eğilime sahiptir: geçen zaman için yas tutan ya da onu inkar edenler. İkinci yarı maceranız için bunların hiç biri size yardımcı olmaz. Onların yerine, yaşınıza ilişkin yepyeni bir bakış açısı benimsemelisiniz:  kronolojiyi kabul et, fakat psikolojiyi reddet.

Yaş paradigmanızı değiştirmek için kurşun geçirmez bir teknik ya da metod yok ama yaşlanmaktan, kaçınılmaz olarak yaşlanmaya doğru değişmenize yardım edecek, bilinçli olarak deneyeceğiniz bazı yollar var:

Öncelikle, kendinizi on yıl daha genç olarak düşünebilirsiniz. Burada zorlama yapmanıza gerek yok. Çünkü iyi sağlık alışkanlıkları ve artan ömür uzunluğundan dolayı günümüzün altmış yaşındakileri genelde dünün elli yaşındakileri gibi hissediyor, bakıyor ve yapıyor. Cher 50 yaşında, The Rolling Stones halâ rock….., People Dergisi yakınlarda yetmiş yaşın üstündeki  Sean Connery’i “yaşayan en seksi adam seçti.

İkinci olarak, gençleri değil, sizden yaşlı modelleri taklit edin,  sizden yirmibeş yıl büyük aktif, dinç ve meşgul insanları arayın. Onları tanıyın, mümkünse onlarla takılın, onların merak ve yaşama sevinçleri bulaşıcı olabilir. Onların hayatları neyin mümkün olduğunu gösterir. Peter Drucker bende hep bu etkiyi yapmıştır.

Üçüncüsü, emekliliği düşüncenizden uzaklaştırın. O, modern zamanın bir keşfidir ve sosyal ekonomistler şimdiden kullanılmaz ve önümüzdeki on yıl içinde de geçersiz olabileceğini düşünüyor. Emeklilik için plan yapın. Emekliliği haftada beş Cumartesiye sahip olmak olarak tanımlayan bir arkadaşım zamanını doldurmak için yollar arıyor. Yetmişinize yaklaşırken çalışma hızınızı değiştirmeye gerek duyabilirsiniz fakat ikinci yarı işiniz sürüyorsa neden belli bir yaşta duracaksınız ki?

Dördüncüsü, elliyi geçmiş birinin inişte olduğunu düşünmeyi bırakın. Dediğim gibi, eğer ikinci yarının bir çöküş olduğunu düşünürseniz çökmeye başlarsınız. Bilgece bir deyiş “İnsan düşündüğü gibi olur” der.

Beşincisi, gençleri okuyun, dinleyin ve izleyin. Trendlerle ilişkili olmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Sizi onlarla yakın tutar. Medyanın büyük bir kısmı belirli yaş gruplarını hedefler. Maceracı ve genç bakış açısını sürdürmek için düzenli olarak bir gerinizdeki kuşağı hedefleyen magazinler okuyun, müzik dinleyin, televizyon ve film izleyin.

Ve son olarak da, yaşlanma endişesiyle savaşın.

Peter Drucker bir “Boardroom Reports” makalesinde yaşlanmanın bir çöküş olduğu düşüncesinden kaçınmanıza yardım edecek diğer seçenekleri öneriyor: Bir hobinizi mesleğe dönüştürün, sil baştan yeni bir kariyere başlayın ve emeklilik yaşının çok ilerisine kadar çalışın. Yararlı bir etkinliğe giden yollar hakkında düşünme zamanı 55 ya da 60 değil, 40 ya da 45 yaşdır. Büyük olasılıkla, elli yaşına kadar etkinliğinizi güçlendirme yolu öğrenmediyseniz, hiç öğrenmeyeceksiniz.

Yaş kavramına bakış açınızı yenileyin, temelde genç iyidir, yaşlı kötüdür fikrini değiştirmeye gereksiniminiz var. ‘Yalnızca hissettiğiniz yaştasınız’ deyişine “Yalnızca düşündüğünüz yaştasınız” sözünü eklemek istiyorum.

Kimlik

Kimlik için ilk yarı bakış açısı dışsaldır –kendimizi işimiz, sahip olduklarımız, meşguliyetimiz, hatta çocuklarımızla tanımlarız. İkinci yarıda kendinizi iç standartlarla belirlemeye çabalarsınız: karakteriniz, değerleriniz, inançlarınız, katkınız ve misyonunuz. İkinci yarı kimliğiniz başkalarını sevme kapasiteniz ve yaptıklarınızda bu sevgiyi görünür kılmak olabilir.

İkinci yarı kimliğinizi nasıl yaratabilirsiniz? Daha önce de değindiğimiz gibi misyonunuza katkısı olmayan şeyleri yaşamınızdan çıkarın. O “tek şeye” odaklanmak ve düşünmek için vakit yaratın.  “Hayır demeyi öğrenin”.

Ayrıca, eminim bir çok insan  anlamlı yaşam yaratamaz çünkü bunu yapmalarına izin vermeyecek bir yaşam stilinin kapanındadırlar. Sahibi oldukları herşeyi ödemek için daha çok çalışmak zorunda olduklarından yarı zamanda hiç birşey göremeyecek durumdadırlar. Kimlikleri yaşam stillerine bağlıdır ve onlar için emeklilik neden iyi görünür anlarsınız: sonunda yavaşlayabilirler, sosyal radar ekranından kaybolabilirler ve geleneksel anlamda küçülürler.

Birinci yarıda biriktirdiğiniz bazı bagajları atabiliyorsanız, emekli olana kadar neden bekliyorsunuz? Bir çok insan biliyorum ki, hiçbir zaman kullanamayacakları, garaj dolusu eşyaları var. Tekneleri, jipleri, klüp üyelikleri ve statü olarak hizmet veren evleri. Başka bir deyişle, onlara kimlik veren şeyler.

Bunlar kötü mü? Hayır, fakat size engel olduklarının farkına varın. Eğer, onlarsız siz, siz olamıyorsanız  devam edin ve onların keyfini çıkarın. Tersi doğru ise de sizinle gerçek kendiniz arasına giren herşeyden kurtulun.

Zaman

Yeni bir bakış açısı için üçüncü aday zamanı algılayışınızdır. Birinci yarıda zaman değerli bir metadır ve daima üretken bir şekilde kullanılmalıdır. Zaman ikinci yarıda da halâ çok değerlidir fakat kullanıldığı kadar da keyif alınmalı ve tadı çıkarılmalıdır. Birinci yarıda zaman düşmandır, ikinci yarıda dost olmalıdır.

“Slowness” romanı değerlendirmesinde Leland Kendera çılgınca yaşanmış hayatların yavaş yaşanmış hayatlardan daha fazla unutulduğunu belirtir.

İkinci yarı özle ilgilidir, yalnızca yüklerimizi hafifletmek değil aynı zamanda hayatımızın bizimle bir daha konuşmasını duyabilmek için  yavaşlama gereksinimimizi anlamamız içindir.  Düşünmek için zamanı olmayan insanlar çoğunlukla raydan çıkarlar.

İkinci yarı maceranızı oluştururken günde sekiz, haftada kırk saat  düşüncesini kırın. İkinci yarı için önerilen  ve “Stratejik koçluk” olarak bilinen mükemmel program günlerinizin üçte birini yüksek üretkenlik ve yoğun etkinlik isteyen “odaklanma günlerine”; ikinci üçte birini karışıklığı temizleme, odaklanma günleri icin hazırlık, iletişim ve yönetim gibi işler için “tampon günlerine” ve son parçayı da düşünme ve yansıtma için “serbest günlere”ayırmayı önerir. Bu planı uygulayan bazı insanlar hayatlarının, önceki hayatlarının izin verdiğinden daha üretken ve daha zengin olduğunu söylüyorlar. Henri Nouwen zamanı üçe bölmede biraz daha farklı bir yöntem önerir: gece yalnızlık, gündüz sosyal ilişkiler, akşam üstü görevler/işler. Burada vurgulanmak istenen hayatınızda bir dengenin olmasıdır.

Oyuna Dönüş

Başarıdan anlama geçmek isteyen insanların yaptığı iki yaygın yanlış, birinci yarıda kalmak ya da yarı zamandan hiç çıkmamaktır. Birinci yarının sonunda soyunma odasına girdiniz ve hayatınızın en büyük oyununda durumunuzu değerlendirdiniz. Elinizdekilerden birini seçmek, bir misyon ifadesi yaratmak, bir takım oluşturmak ve bir oyun planı kurmak için harcadığınız zaman en çılgın hayal gücünüzün ötesindeki şeyleri bile yapmanız için sizi konumlar.

Yalnızca yapın. Kendinize şunu söyleyeceğiniz bir zaman gelebilir:”Bütün cevapları henüz bilmiyor olabilirim ve bunun nereye gideceğinden de tam olarak emin değilim, ama kabul. Hayatımın ikinci yarısının idaresini ele alıyorum ve onun icin yola düşüyorum.”

 Niye Daha İyi

Gençliğe odaklı kültürümüzde hayatınızın ikinci yarısının birincisinden daha iyi olabileceğini öne sürmek bir bakıma devrimci birsey ama bu gerçekten olabilir.  Bunun için en az yedi neden düşünebilirim:

Birincisi, önemi olmayan şeyler yüzünden başka yöne çekilmeniz daha az olasılı. İkinci yarıda neyin merkezde, neyin marjinal olduğunu bildiginizden daha büyük denge duygunuz vardır.

İkincisi, sonunda başkasının değil, kendi gündeminizi yaşarsınız.

Üçüncüsü, hayatınızın kontrolünü elinize alırsınız.

Dördüncüsü, daha fazla kaynağa sahip olursunuz. Kırklarında ellilerinde bir çok insan güven içinde olmak için bazı kaynaklar biriktirir. Çok daha geniş bir bilgi temeliniz, iletişim ağınız vardır. Çok çalışmaya karşı, nasıl zekice çalışılır bilirsiniz. İkinci yarı misyonu peşinde olmasanız bile bu kaynaklar hayatınızın bu dönemini daha iyi hale getirir.

Beşincisi, yeni bir başlangıç için fırsatınız olabilir. Gerçekten birinci yarıyı yaşadığınız şekliyle hayatınızın ilk yarısına dönmek istermisiniz? Önünde ikinci erişkinlik dönemi olan ilk kuşaklardan birisiniz. Gerçekten en azından yirmi ya da daha fazla sağlıklı yıl, aktif zihin ve büyüme fırsatları umabilirsiniz. Hiç “keşke şimdi bildiklerimi o zaman bilebilseydim” dediğiniz oldu mu? Bir anlamda yaparsınız, bunu düşünün.

Altıncısı, acı varken nasıl oynayabileceğinizi bilirsiniz. Birinci yarıda sizi inişe geçiren şeyler eskisi kadar hasar verici olmayacaktır. Zihinsel ve ruhsal olarak daha güçlüsünüzdür. Ellimizde bildiğimiz, yirmimizde bilmediğimiz şey “darbe alabiliriz ama devam edebiliriz”dir. Bu bilinmeyene doğru yolculukta büyük bir rahatlıktır.

Yedincisi, sonunda lûtfu öğrenirsiniz. Başkalarına yardım ederseniz, kendinize daha da fazla yardım etmiş olursunuz.

Uyarılar

İkinci yarı yolculuğunuza başlarken farkında olmanız gereken birkaç engel var:

Birinci yarıda yaptığınız işte iyi oluşunuz, sizi sürekli olarak geri çeker, rahattır ve tanıdıktır. Ancak, bir şeyi iyi yapmanız hayatınızın sonuna kadar o şekilde devam edeceksiniz demek değildir. Böyle duygular yerleştiğinde “önce önemli şeyler, önemsizleri boşver” demelisiniz. Hayatınızın bu mevsiminde ne önemliyse ona odaklanmalısınız. Yoksa, biraz daha yaşlı olarak birinci yarı modunda olacaksınız demektir.

Çalışma hayatındaki meslekdaşlarla iş dışındaki dostluğu özleyeceksiniz. İkinci yarıya girerken ilişkilerin önemi daha da belirgin olur. Bu eksikle mücadele etmek için ikinci yarı yolculuğunda size eşlik edecek bir takım oluşturun ve onlara sık sık danışın.

İnsanlar alışkanlıkları olan yaratıklardır. Bazı insanlar üretken olabilmek için bir rutine gereksinim duyarlar. Yoksa zamanlarını iyi kullanamadıklarını bilirler. Bu nedenle, her gün saat sekizde işe gitmeniz gerekmese de düzenli bir günlük programı takip etmeye ihtiyacınız olabilir.

İnsanlar kendi gündeminizi yaşamak için yaşamınızı değiştirdiğinizi duyar duymaz, onlara bir şekilde yardım edebileceğinizi düşünürler. Bu bir lutuf da, lanet de olabilir. Gelen teklif ya da isteklerden yalnızca ikinci yarı odağınıza uyanları kabul edin.

Yeni birşeye başlarken dikkate alınması gereken üç önemli öğüt: Birincisi, yapmak istediğini sağlıklı ve güçlü adalar üzerine kur, yani başarısızlığı bilinen bir konuda bir şey yapma, tersine zaten olmaya çalışan birşeyin oluşmasına yardım et. İkincisi, yalnızca  yapmaya çalıştığınız şeyi almaya hazır insanlarla muhatap olun ve üçüncüsü, sadece başarılı olduğunda büyük fark yaratacak şeylere odaklanın.

*Game Plan. Wining Strategies for the Second Half of Your Life, Bob Buford,1997, 171 s., Zondervan Publishing House

Kitap Hakkında 

Öne çıkan konularını özetlediğim “Oyun Planı. Yaşamınızın İkinci Yarısında Kazanma Stratejileri” adlı 171 sayfalık kitapta “yaşlılığa sürüklenecek miyim, yoksa hayatımın en iyi yıllarının hala önümde olduğuna inanıyor muyum?” diyor, Bob Buford.

Buford’a göre hayatın birinci yarısı başarı için, ikinci yarısı ise anlam icin bir arayıştır. Yazar, kitapta hayatımızın ikinci yarısını yaşamımızın en iyi yılları yapabileceğimizi söylüyor ve bu yarıda anlam ve doyumu nasıl bulacağız yani, başarıdan anlama nasıl geçeceğiz sorularına yanıt veriyor.

“Gençliğin yaşı yoktur.”
~ Pablo Picasso