Eğer geriye doğru gidip 100-150 yıl önce doğan insanların biyografilerinden bir demet okursanız o zaman bugüne göre bazı şeylerin daha yaygın olduğunu görürsünüz.

Birincisi, çok daha fazla aile çocuk kaybı yaşıyordu ve bunun onların genel dünya görüşleri üzerinde yıkıcı ve tarihe geçmiş zayıflatıcı etkisi vardı.

İkincisi ve belki birincisiyle ilişkili, çok daha fazla çocuk özellikle babaların, çocuklarını hiç bilmedikleri ve onlara olan sevgilerini söylemeyi olanaksız buldukları soğuk ve duygusal olarak mesafeli evlerde büyüdüler.

Duygusal olarak çekingen olanlar yalnızca ebeveynler değildi; onları araştıran insanlar da öyleydi. 1938’de, bir grup araştırmacı Harvard Üniversitesinde 268 öğrenciyi kapsayan yoğun bir araştırma başlattı. Plan onları yaşamlarının nasıl geliştiğini görmek için tüm yaşamları boyunca izlemek ve her birkaç yılda bir ölçmek, test etmek ve onlarla söyleşi yapmaktı.

1930 ve 1940’larda araştırmacılar dikkatlerini erkeklerin ilişkilerine pek fazla yoğunlaştırmamışlardı. Onun yerine, günün entelektüel modasını takip ederek erkeklerin fiziksel özelliklerine çok dikkat etmişlerdi. “Erkek” beden tipleri var mıydı? Güçlü genetik yetenek belirtileri gösteriyorlar mıydı?

Ancak bu araştırma –Grant Study- ilerledikçe, ilişkilerin gücü netleşti. Sıcak ebeveynli evlerde büyüyen erkeklerin II. Dünya Savaşındaki ilk yüzbaşılar ve binbaşılar olmaları daha olasıydı. Soğuk ve yalnız evlerde büyüyen erkeklerin savaşı erler olarak bitirmeleri çok daha olasıydı.

Erkeklerin yaşamın nasıl üstesinden geldiklerinin göstergesi olarak beden tipi yararsızdı. Doğum sırası ve politik bağlantı da öyle. Sosyal sınıf bile sınırlı etkiye sahipti. Ancak sıcak bir çocukluk dönemi geçirmek güçlüydü. George Vaillant , araştırmanın direktörü, bunu  en son raporunda “Deneyimin Zaferleri” olarak özetliyor. Bu, bu erkeklerin hayatlarının her yönünün iyi gittini ön gören  yakın ilişkilerin kapasitesiydi.

Araştırma kapsamındaki yakın bağlar kurma yeteneği olmayan 31 erkekten yalnızca dördü hala yaşıyor. İlişki kurmada daha iyi olanlardan ise üçte birinden fazlası yaşıyor.

Bu, gelişen erkeklerin mükemmel çocukluk dönemine sahip oluşlarından değil. Daha çok Vaillant’ın ortaya koyduğu gibi, “Neyin iyi gittiği, neyin kötü gittiğinden daha önemli.” Tek bir seven akrabanın, danışmanın ya da arkadaşın olumlu etkisi, var olan kötü şeylerin olumsuz etkilerini alt eder.

Her durumda sihirli formül direnç, disiplin, düzen ve güvenilirlikle birlikte yakınlaşma yeteneği. İnsanlar konusunda sevecen olan ve bu konuda organizasyonlar yapanların çok keyifli yaşamları vardı.

Ancak, çocukluk bir yaşamı bütünüyle belirlemiyor. Grant Study’nin güzelliği, Vaillant’ın vurguladığı gibi, deneklerini doksan yıl boyunca takip etmesi. Büyük bulgusu dayaşlı bir köpeğe yeni oyunlar öğretebilirsiniz.” Erkekler, başından sonuna kadar, 80 ve 90’larında bile değişmeyi sürdürdüler. Araştırmadaki bir adam Harvard üzerinden psikiyatrik katılımcı olarak çalışarak masraflarını çıkardı. Saat 18.00’den gece yarısına kadar uyudu. Hastanede gece vardiyasında çalıştı, sonra sabah saat 8.00’deki sınıfa bisiklet kullanarak geldi. Üniversiteden sonra tiyatro denedi. Başarılı olmadı ve 40 yaşında kendini” vasat ve hayal gücü olmayan” biri olarak gördü. Orta yaşları profesyonal yaşamı ve evliliği bakımından mutsuzdu.

Ancak yaşlandıkça, daha az duygusal oldu. Yaşlılıkta Kral Lear rolü oynayarak başarılı bir aktör oldu. 78 yaşında evlendi. 86’ya kadar aldığı tek ilaç Viagra’ydı. 96 yaşına kadar yaşadı.

Diğer bir denek hiçbir ebeveynini iyi tanımıyor duygusuyla büyüdü. 19’unda “Arkadaşlık kurmayı kolay bulmuyorum” diye yazdı. 39’unda “Yalnız, köksüz ve yönümü şaşırmış olarak hissediyorum.” diye yazdı. 50’sinde sosyalleşmeye çalışmaktan vazgeçti ve mutsuz bir evliliğe yakalandı.

Fakat, yaşlandıkça değişti. Kendi huzur evinin başkanı oldu. İlk karısının ölümünden sonra kız arkadaşları oldu ve sonra tekrar evlendi. Bir sosyal kelebeğe dönüşmedi ama hayatı daha iyiydi.

Grant  Study’in erkekleri genellikle yaşlandıkça duygusal olarak daha fazla uyum sağladı ve duyguyu tanımada ve ifade etmede daha becerili oldu. Açıklamanın bir kısmı biyolojik. İnsanlar, özellikle erkekler, yaşlandıkça duygularının daha fazla farkında oldu.

Bir kısmı da olasılıkla tarihsel. Son yarım yüz yıl süresince Amerikan kültürü ilişkilerin gücüne daha fazla uyum sağladı. Erkeklik  kavramı değişti, en azından biraz.

Flynn Etkisi denen şey onlarca yıl ölçülmüş I.Q. skorlarındaki artışı tanımlar. Belki de onlarca yıldır duygusal zekanın kitlesel gelişimi için Grant Etki adını vereceğimiz bir şey tanımlamalıyız. Bu tedrici değişim yaşamlarımızda deneyimlediğimiz ilerleme ve iyi oluşa en fazla katkıda bulunan şeylerden biridir.

David Brooks,  http://www.nytimes.com/2012/11/06/opinion/brooks-the-heart-grows-smarter.html

“Uzun bir ömür için dua eden fakat yaşlılıktan korkan aptallarız.”
~ Çin Atasözü