Olga Kotelko 2009 Masterlar Oyunlarında yarışıyor. 26 dünya rekorunu elinde tutuyor

Olga Kotelko 2009 Masterlar Oyunlarında yarışıyor. 26 dünya rekorunu elinde tutuyor

Kimse Olga Kotelko’yu Sochi, Rusya, Olimpiyatlarında yarışan biriyle karıştırmaz, ancak 94 yaşında biri olarak çoğu sporcudan daha fazla dünya rekorunu elinde tutuyor: kesin söylemek gerekirse 26, yüksek atlamada , çekiçte ve 200 metre koşuda yaş-grup en iyileri dahil. 77 yaşında atletizme başlayan biri için kötü değil.

Bruce Grierson Ms. Kotelko’ya 2010 yılında onun hakkında The New York Times Magazine yazarken rastladı ve çabucak etkilendi. İlgisi kişiseldi. Önceki kitabının başlığı “U Dönüşü: Bir Sabah Uyanıp da Yanlış Yaşadığınızı Algılarsanız Ne Olur?, onun o sıradaki kafa yapısını size biraz anlatabilir. 47 yaşındaymış ve aniden koca göbeğinin altında bacaklarını artık göremediğini algılamış. Direnci, dürtüsü, belleği, hatta kafasında saçı da kayboluyormuş.

“O kadına ne oluyor idiyse” diyor son kitabının başında “tersi de bana oluyordu.” Eğer Olga’nın nasıl bu kadar iyi yaşlandığının nedenlerini belirleyebilirse, belki kendi gidişatını da tekrar düzenleyebilirdi.

Sonunda bir anlaşma yaptılar: “Onun gizini beraber ortaya çıkaracaktık. O kendini bilime açacaktı ben de not tutacaktım.” Sonucu, bu çifti gerontoloji, egzersiz fizyoloji ve genetik gibi alanlarda araştırmacılara Ms. Kotelko’nun dikkate şayan gençliğinin iç yüzünü anlamak için danışırlarken  izliyen bu eğlenceli kitap.

Sayısız fikir buldular ama çok az tanımlanabilir kanıt. Genler, diyet, huy, çok sayıda teori. (Mr. Grierson performans arttırıcı ilaçları dışlıyor) Ya da egzersizin kendisi.

İkizler üzerine yapılan araştırmalar kalıtımın yalnızca yüzde 25-30 payının olduğunu söylüyor, dolayısıyla Ms.Kotelko’yu basitçe “genetik ucube” olarak etiketlemek yetmez. Yanısıra, testler uzun ömre ilişkin en azından bir geninin olmadığını gösteriyor ve telomerlerinin,yaşlanmayla küçülen kromozom şapkaları, tersine uzunluk bakımından yalnızca vasat olduğunu ortaya çıkarıyor.

Diyetine gelince çok bol ve ayırım gözetmiyor. Başlıcaları kırmızı et, lahana turşusu, köy peyniri ve ayran ve “aşırı miktarda” manyok pudingi yiyor. Yüz yaşındaki bir arkadaşı, Avusturalya’lı gülleci Ruth Frith, sebzelerden tamamen kaçınıyor.

Bayan Kotelko’nun mutfağı birkaç ümit verici nesne içeriyor  (sevgili fermente yiyeceklerinde probiyotik bakteriler bağışıklık sistemini güçlendirmiş olmalı; yalayıp yuttuğu sığır eti ve fındık fıstıktaki çinko Alzheimer hastalığına karşı bir kısım koruma sağlamış olmalı. Ancak diyet ipuçları arayan okuyucular burada çok az tatmin bulacaklardır.

Potansiyel anti-aging iksirleri arasında Mr. Grierson’un araştırdığı en olasılı görüneni egzersiz.

Bu eski destek yalnızca kalbi pompalayıp kasları güçlü şekilde tutmuyor; araştırmalar zihni de koruyabileceğini öneriyor, hippocampusteki-beyinin bellekle ilişkili bölgesi- nöronların oluşumunu teşvik ederek. “Biliş geliştirmek için Sudoku bir kürekse egzersiz bir  buldozerdir,” diye yazıyor Mr. Grierson.

Atletizm kariyerine başladığından beri Ms. Kotelko ender olarak hareketsiz kalmış ve belki de aktif yaşam tarzı egzersizlerinden daha önemlidir. “Hem Olga hem ben egzersiz yapıyoruz ama o egzersiz yapmadığı zaman da  hareket ediyor ve ben etmiyorum, diye yazıyor Mr. Grierson. “Olga benden yaşlı. Ancak zamanın yüzde 95’inde ondan daha hızlı yaşlanıyorum.” Hareketsizlik salgını konusunda filizlenen araştırmalar elde ettiği önemli bir alışkanlığın ayakta olmak olduğunu öneriyor.

Kitap titiz bir “yaşam kuralları” listesiyle sonuçlanıyor. “Hareket etmeyi sürdürün,” “bir şeye inanın,” “sevmediğiniz şeyi yapmayın” ve “şimdi başlayın”  gibi dokuz düstur sağlık haberleri ve popüler psikoloji tüketicilerinin şimdiye dek milyon kez işitmediği hiçbir şey iletmiyor. Belki konu da budur.

Şimdilik, bilimin sunabildiği en iyi anti-aging araçları zaten bildiğimiz yapıyor olmamız gereken ama belki de Mr. Grierson gibi yapmadığımız alışkanlıklar: düzenli egzersiz yapma, yeterince uyuma, hareketsizliği sınırlama ve anlamlı sosyal bağlantıları sürdürüyor olma. Yazar hala gelişmekte olan yaşlanma bilimini abartmıyor ve tek bir örneğin bazı insanların neden diğerlerinden daha iyi yaşlandığını açıklayamayacağını kabul ediyor.

Kitabın yaşlanma konusunda bugün bilinenlere ulaşılabilir bir değerlendirme sağlamasının yanı sıra, hoşluğu koşu ayakkabılarını bırakmayı reddeden bir kadının ve esin verdiği genç adamın  yaşlıymış gibi davranmayı bırakması hikayesinden  geliyor. Kitabın en sürükleyici bölümlerinin biri Mr. Grierson’un 2011’deki Sacramento California Dünya Ustalar Atletizm Şampiyonasında 10.000 metre koşusuna girmeye karar vermesi. “Tüylü bir keçi gibi” koşuyor ve sondan ikinci olarak bitiriyor ancak önemli bir içgörü kazanıyor: Bu yarışmalar dostlukla konusunda.

“Rahatlık birlikteliği ilerletmiyor,” diye yazıyor. “Rahatsızlık ilerletiyor.” Güçlü sosyal bağlantılar ömürle ilişkilendiriliyor ve bir yarışı bitirmenin verdiği güven olasılıkla incitmiyor da.

Ms. Kotelko gelecek hafta 95’ini bitiriyor. İnsan onu şuçlayabilir eğer şöhretinin peşinden dinlenmeyi seçerse; tersine o 95-99 yaş gurubuna girdiğinde yeni rekorlar elde etmeye bakıyor.

Bu hızlı okumayı yaş grubumdaki kros-country kayak yarışmasını yaptıktan sonra yaş günümde bitirdim. Bu yıllık geleneğe 30’larımın başlarında başladığım için insanlar bana kaç yaşında bırakacağımı soruyor. Bu kitap yanıtımın “asla” olacağı konusunda beni inandırdı.

http://well.blogs.nytimes.com/2014/02/10/seeking-the-keys-to-longevity-in-what-makes-olga-run/?_php=true&_type=blogs&_php=true&_type=blogs&_r=1

“Uzun bir ömür için dua eden fakat yaşlılıktan korkan aptallarız.”
~ Çin Atasözü