helping

Yaşlandığınız zaman insanların size nasıl farklı davrandığıyla ilgili bir öykü.  Başıma geldiğinde bunu bu şekilde görmedim; bir arkadaş sonradan açıkladı.

Şükran gününden bir gün önceki Çarşamba sabahıydı ve yapmam gereken kısa bir alışveriş turu –bir saatten az-  sırasındaydı. Alışveriş yapacağım üç yerin ortasında bir park yeri bulduğumdan dolayı şanslıydım.

İlk durağımda -çekici ancak çok pahallı bir mutfak gereçleri mağazası- keskinleştirilmek üzere bıraktığım dört bıçağın işinin beklediğimden daha uzun süreceği söylendi.

Seçeneklerimi tartarken yakındaki ATM’den biraz para çektim ve manav alışverişimi yaptım. Bu bana gene de bıçaklar hazır oluncaya kadar bir saatten fazla bir zaman bıraktı ve dolayısıyla eve gitmeye karar verdim.

Arabayı çalıştırdım ve eğik park yerinden geriye doğru çıkmak için geri vitesine aldım.  Gaz pedalına biraz dokundum ve caddeye doğru hafif eğimde arabanın biraz geri hareketinden başka bir şey olmadı.

Fren yaptım ve arabayı parka çektim ve sonra tekrar geri vitesi ve tekrar deneme. Caddeye doğru biraz daha hareketten başka bir şey olmadı.

O anda arabam trafik şeridini kapattı ve yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı ve ekranda dolar işaretinin yanı sıra aklıma gelen “şanzıman” kelimesine karşın ne yapacağım konusunda bir fikrim yoktu.

Yapacak bir şey yok; arabayı park yerine çekmeye karar verdim. Yanımda bir adam belirdiğinde kapıyı henüz biraz açmıştım. “Yardım etmeme izin verin,” dedi.

Harika, özellikle de arabayı yalnız başıma geri itecek kadar güçlü müyüm diye merak ederken. Direksiyona geçmemi ve itmeyi kendisinin yapacağını söyledi. Hemen sonra genç bir hanım arabasını benimkinin yanına park etti ve genç adama yardım etmek için arabadan atladı. İş yalnızca birkaç saniye sürdü ve ben daha teşekkür edemeden gitmişti.

Hatırlarsanız sağnak gibi yağmur yağıyordu ve hepimiz sırılsıklam olmuştuk. Cep telefonumu evde unuttuğumu bildiğim için araba servisimin numarasını yazarken genç adama varsa kendisininkini ödünç alıp alamayacağımı sordum.

Sorun yok, dedi genç adam. Ben tekrarlarken o da numaraları tuşluyordu ve sonra telefonu bana verdi. Bir kafenin olduğu caddenin öbür tarafına yürüdük ancak içi çok gürültülüydü onu orada bıraktım ben dışarı caddenin konuşabileceğim daha sakin bir yerine gittim, şanslıydım ki beni yağmurdan koruyacak bir tente vardı.

“Kahramanımı” bekletiyor olduğum endişesindeydim araba servisinin sorduğu bütün soruları yanıtlamam can çekiştirecek kadar uzun sürdü ve araba servisi çekici arabanın yarım saat sonra geleceğini öğreninceye kadar da bir on dakika daha geçti.

Kafede telefonu tezgahın yanında duran genç adama geri verdim ve ona bolca teşekkür ettim ve cam kapının yanında çekici arabayı bekledim.

20 dakika kadar sonra benim Merhametli dostum ensemde belirdi: Çekicinin şoförü birkaç dakika içinde varacağını söylemek için aramış. Yardımcımın hala kafede olduğunu fark etmemiştim ama görüyordum ki odanın karşısındaki bir masada laptopunda çalışıyordu.

Tanrıya şükür. Bir an  mesajı iletmek için evinden ya da gideceği yerin yarı yolundan kafeye geri geldiğini sandım.

Çekici geldiğinde, şoför –bana yeşil izi olmayan bir shrek’i hatırlatan dost bir dev adam- arabama girdi, çalıştırdı, vites kolunu çevirdi, kontağı kapattı, tekrar çalıştırdı ve vitesler çalıştı.

Kendimi bir aptal gibi hissettim ve teoride  aptallığını başka biri size söylemeden kendininize söylemeniz en iyisidir, ben de bunu ona söyledim.

“Bunun için üzülmeyin,” dedi. “Bu nedenle ben sürekli telefonlar alırım.” Belki alıyor, belki de almıyor. Ama beni iknaya çalışması onun nezaketiydi. Sonra, ayrılmadan önce, gene böyle bir şey olduğunda ne yapacağımı söyledi.

Kafeye ona teşekkür etmek ve her şeyin yolunda olduğunu söylemek için geri döndüm fakat masası boştu.

Sonra gün içinde telefonda -bu kez benimki –bir arkadaşıma bunları naklederken iki gencin beni şaşırttığını birinin arabamı ittikten sonra hemen kaybolduğunu  ve diğerinin de beni güven içinde diğer bir çift ele bırakana kadar orada kaldığını anlattım.

İnsanların böyle şeyler yaptığına inanmadığım için değil, ancak “benimkiler ” durumumda kendiliğinden yardıma bu kadar istekli ve yetkindi. Ve de sağanak gibi yağmurda. Bunu yapmadan önce onlara gereksinmem olduğunu nereden biliyorlardı?

“Tek kelime” söyledi arkadaşım. “Y ile başlar Ş ile biter.” Üç harfli.

“Yaş.”

“Evet,” dedi benden iki ya da üç yaş büyük arkadaşım. “Çünkü yaşlısın.”

Hemen, haklı olduğunu kabul ettim. Bu iki insan belki 25 yaşında olsaydım da bana  yardım ederlerdi ama onlardan hissettiğim aynı hız ve koruma duygusuyla değil.

Ayna karşısında durduğum zamanlar dışında, başka insanlara nasıl göründüğüm konusununda pek düşünmem. Eğer bana sorsanız azalan gri saçlarımla, gevşeyen çene hattımdaki gıdılarımla ve kalan diğer her şeyle 71 yaşında yaşlı bir kadın olduğum açık.

Bundan önce, gene de, diğer insanlar üzerinde görünümümün ne tür bir yankı yaptığını dikkate almamıştım. Şimdi anlıyorum ki bu günlerde beni yardıma gereksinimi olabilecek ya da olan bir insan olarak görmek kolay.

İlk kez  (farkına vardığım ilk kez) yabancılar bana yaşlı biri olarak tepki veriyor – yani yaşlı olduğum için belli bir şeyi yapıyor. Sanırım bu 55 yaşımdayken, grubumda artık en genç çocuk olmadığımı ve uzun zamandır da olmadığımı, keşfettiğim ürkütücü anla karşılaştırılabilir.

Bu, hayatımda ilk kez o odada kendimi kuşkusuz bir şekilde erişkin olarak görmem konusunda  dönüştürücü bir olaydı. Ondan sonra, genç insanlar bazen –yalnızca bazen, emin olmak için- daha önce yaptıklarını ertelediler, olasılıkla kendimle ilgili taze algım ince bir şekilde davranışımı değiştirdi- her ne kadar bu bir varsayımsa da.

Şimdi, tamamen hesaba almadığım görüntüme dayalı bu bana yeni olan bir dikkat çekiş türünün en son olayı da aynı şekilde bir kilometre taşı. Dramatik olmayan küçük bir olaydı ama şimdi kendilik algımda bir değişikliği gerektiriyor. Nasıl gittiğini size anlatacağım.

http://www.timegoesby.net/weblog/2012/11/being-old-when-strangers-notice

“Yaşlılık sizi bulmaz, siz yaşlılığı bulursunuz.”
~ Barbara Castle