yeni-başlangıçYALNIZLIK ve DEPRESYON

Zorunlu ve iki kişilik yalnızlık

Dul kalmanın ya da ayrılığın aniden dayattığı yalnızlık, yaşlı müzmin bekarların hissettiğiyle kıyaslanmaz.

Erkeklerin biyolojik zayıflığına karşın, dul kadınlar dayanıklıdır, üstelik belli bir yaşın üzerindeki boşanmış kadınlar için de erkek arkadaş kıtlığı vardır. Bu acı gerçek mutlaka depresyona yol açmasa da, yalıtılmışlığı yüksek riskli bir durum olarak damgalar.

Bazı çiftlerde, eşler özenle birbirinden kaçıp sadece görünüşü kurtarmak için bir araya gelirler. Aslında iki kişilik bir yalnızlığı paylaşırlar. Bu korkunç bir duygudur, diğerinin duygusal desteği sürekli kayıp durur. Oysa, herkese karşı, sahte çift görüntüsünü korumak gereklidir. Bu yaşam biçimi aktif yaşam sırasında çocukların, işin, tamirat işlerinin ya da aşırı yorgunluğun perdeleri sayesinde iyi kötü idare edilse de, emeklilikte bazen çöküverir. Zayıf olan eş, sevgisizliğe karşı bir yardım çağrısı olarak, depresyona yenik düşer.

Depresyon

Depresyon, anoreksiya hastası süt çocuğundan yavaş yavaş çöken ihtiyara kadar, her yaşta farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Kaygı verici olmakla birlikte tamamen insani bir olgudur ve içimizden en sağlamının bile başına gelebilir.

Hayatları boyunca, genç yaşlılar, az ya da çok koyu depresif tonlarda dönemler yaşamıştır. Depresyon belirtisi olan umutsuzluk, içe kapanma ve yavaşlama, halk arasında yaşlanmanın da olumsuz belirtilerinden sayılır.

Genellikle üç büyük depresyon şekli görülür, onlar da kendi içlerinde çeşitlere ayrılırlar.

  1. En ağır ama oldukça seyrek görülen şekli “melankoli”dir. Manik-depresif bozukluk, farklı şekilde görülen ağır zihinsel bir rahatsızlıktır.
  2. Kanserler, Parkinson hastalığı, tiroit sorunları, anemiler, alkol bağımlılığı, Alzheimer hastalığı gibi organik hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkan çok sayıda ikincil depresyon vardır. Kortizon gibi ilaçlar da depresyona yol açabilir.
  3. Depresyonların en yaygın şekline psikojen, ruhsal kaynaklı depresyon adı verilir. Melankoli kadar ciddi bir depresyon şekli olabilir, ancak bir ya da birçok travmadan sonra ortaya çıkan tepkisel depresyonlar ya da ruhsal kişilik çatışmalarının merkezinde yer alan ve nevrotik depresyon olarak adlandırılan depresyonlar içinde sayılır.

Tipik depresyon, genellikle hastaların tüm duygusal yaşamına rengini veren genel bir hüzün hali olarak tarif edilir. Kişi fiziksel ve duygusal olarak bitkindir, yaşam enerjisi tükenmiştir ve hiçbir şeyden zevk almaz. Beslenme, uyku, cinsellik gibi doğal fonksiyonları sekteye uğramıştır. Hasta kendini ihmal eder, yaşamında hijyenin yeri azalır, evi dağılır. Marazi bir dünyada kendi içine kapanır, yakınlarının en incelikli ilgileri bile ona ulaşmaz.

Tedaviler: Antidepresanlar ancak 1957’den beri var. Ondan önce depresyon, laudanum (özellikle ishal için kullanılan afyon tentürü) kullanılarak tedavi ediliyordu, ciddi vakalarda ise 1930’lu yıllardan beri bilinen elektroşok uygulanıyordu.

Genelde Antidepresanlar depresyonun tetiklediği nörolojik düzensizliklere karşı mücadelede oldukça etkilidir. Bazı enzimleri ya da fazla sayıdaki nöromedyatörü bloke edip depresyonun engellediği nöronal dolaşımı düzenler.

Genellikle Antidepresan tedavisi en az altı ay sürer. Hekimler genç yaşlılara alışıncaya dek ihtiyatlı çeyrek ya da yarım dozlar verip, ilacın dozunu her hastanın tepkisine göre ayarlar.

Emeklilik, yani aktif yaşamdan geri çekilmek, dışarıda koşturup durmaktansa kişiye kendini kaynağından tekrar besleme olanağı veriyor.

Devam edecek…

*Philippe Hofman: EMEKLİLİK: Yeni Bir Başlangıç (Keşifler, İmkânlar, Fırsatlar)

Özet: Halit Yıldırım

“Çünkü bazı şiirler bekler bazı yaşları.”
~ Behçet Necatigil